Bir antropolog neden Bosna futbol kültürüne ilgi duyar? Cevabı burada.

For English: Click here


11 Kasım 2011 Cuma

ZELJEZNICAR – BOSNA HERSEK MİLLİ TAKIMI (8 Kasım 2011)

PORTEKİZ’E HAZIRLIK...

Son iki üç yıldır bayram tatillerinde Balkanlar’a Türkiye’den turist akını gerçekleşiyor. Uygun turlarla onbinlerce turist Türkiye’den Balkanlar’a akıyor. Özellikle bayram tatillerinin Sonbahar’a gelmesi sayesinde hem bölgedeki otel sahiplerinin yüzü gülüyor, hem de sezon dışı olmasından dolayı fiyatların düşüklüğü bu turları daha da cazip hale getiriyor. Temel olarak üç farklı güzergâh var: Birincisi Balkan Tunası. Romanya’dan başlayıp Belgrad’a kadar bir Tuna gezisini içeriyor. İkincisi “Elveda Rumeli” gezisi. Çoğu zaman Selanik’i de içine alan, Üsküp, Ohri, Manastır gezileri. Üçüncüsü Karadağ’da başlayıp Adriyatik kıyılarını takip ederek Dubrovnik’e ulaşan, oradan Poçitel, Blagay ve Mostar istikametiyle Saraybosna’ya uzanan bir tur. Geçen sene bu güzergâhı takip eden yaklaşık 10.000 Türk turist, o mevsimde başka uluslardan turistin olmadığı Dubrovnik’i “işgal etmişti”. Bu turistik “işgal” bol tarihî ironi sosuyla Hırvat gazetelerine yansımıştı.

Bu sene bu turistik işgal ordusuna kuzenlerim de katıldı ve böylece Saraybosna’yı da ilk defa görme şansını yakalamış oldular. 8 Kasım Salı öğle vakitlerinde Saraybosna-Başçarşı’da kahvelerimizi yudumlarken Zeljeznicar tribünlerinin en tanıdık simalarından Alen’i gördüm. İsmini zikretmekte sakınca görmüyorum, çünkü “Frontline Football” belgeselinin Bosna – Sırbistan maçıyla ilgili olan bölümünde boy gösteren Alen Ramiç Zeljo taraftarları arasında belki en medyatik olanı. (Belgeseli buradan izleyebilirsiniz) En medyatik olup olmadığı konusunda emin değilim ama sürekli spor çantasıyla gördüğüm Alen en sportif taraftardır.

Çarşı’da yine spor çantası ve eşofmanlarıyla Alen’i gördüm. Bana akşamki maça gelip gelmeyeceğimi sordu. Tezimi bitirdikten sonra uzun süre maçlardan elimi ayağımı çekmiştim ama bu sezon yine, yeniden Bosna ligini takip etmeye başlamıştım ve akşam maç olduğundan haberim yoktu. Lig maçları Bosna-Portekiz maçı nedeniyle ertelenmişti ve bu hafta kupa maçı da yoktu. Alen konuya açıklık getirdi: Bu akşam 18.00’de Grbavica Stadyumu’nda Zeljeznicar’la Bosna Hersek A Milli Futbol Takımı hazırlık maçı yapacaklarmış. Hem Zeljeznicar’ın 90. Yıl kutlama etkinliği hem de Bosna-Portekiz maçı öncesi bir hazırlık maçı niteliğinde bir maç.

Koyu Boluspor taraftarı kuzenim ilgisini çekti ve maça gitmeye karar verdik.
Bütün gün “turistik”yürüyüş yaptığımız için akşam üzeri hayli yorgunduk ve hiç de maça gidecek hâlimiz yoktu, fakat Doğan (kuzenim) bu fırsatı kaçırmak istemedi. Eve yürüyerek 20 dakikalık mesafede olan maça gitmeye karar verdik. Gündüz Tito Bulvarı’ndaki pazar yerinden aldığımız Bosna-Hersek formalarını giyip yola çıktık. Hava gündüz çok soğuk değildi ama Saraybosna geceleri adamı titretir. Buna uygun olarak da formanın üzerine kalın bir şeyler giymeyi ihmal etmedik tabii.

TM87’nin mekânı Grbavica Jug’dan (Grbavica Güney tribünü) biletlerimizi aldık. Maça beş dakikalık gecikmeyle girdik ve bu ilk beş dakikalık dilimde çok şey kaçırmışız. Kuzenim bir hazırlık maçına bu kadar çok seyirici geleceğini tahmin etmiyordu. Stadyum tıklım tıklım doluydu. Kuşkusuz bunda Grbavica Stadyumu’nun tam da Grbavica mahallesinin ortasında, apartmanların hemen yanıbaşında olmasının payı yok değil. Yandaki fotoğrafta bu ilişki daha net bir şekilde görülür zaten. (Fotoğraf: worldfootball.net) Elbette, Zeljeznicar taraftarının ateşi de stadyumun tıklım tıklım olmasına katkıda bulunuyordu.



Stadyuma girdiğimizde korografi gösterisinden arda kalan karton parçaları yerlerdeydi ve yakılan meşalelerin oluşturduğu sis hâlâ dağılmamıştı. Üstelik dördüncü dakikada Vedad İbişeviç’in golünü de kaçırmıştık. Güney tribününde oturacak yer olmayınca, kale arkasının tam ortasındaki basamakların en altından maçı izlemeye başladık. Bir kaç taraftar bana Zeljeznicar - Maccabi maçında Medjunjanin’e nasıl sövdüklerini anlattı, ki bunu o maçla ilgili izlenimlerimde yazmıştım. (Bkz. Zeljo – Maccabi)

Maç gerçek anlamıyla “dostluk maçı” havasında geçiyordu. Bosna-Hersek ulusal takımı yine İbişeviç’in ayağından 38. dakikada ikinci golü de buldu. Fakat buna Zeljo 40. dakikada Beşliya’nın golüyle yanıt verdi.

İkinci devrede kuzenle beraber oturacak yer arayışına girdik. Lâkin, dikildiğimiz yer tam da fanatiklerin bulunduğu yerin alt tarafındaydı ve tezahürat sırasında ağızlardan saçılan tükürüklerden biz de nasibimizi alıyorduk.

İkinci devre daha çok taktik savaşı şeklindeydi. Edin Dzeko’lu Bosna bol bol pozisyona girdi ama pozisyonlardan yararlanamadı. Bosna futbolunun en keyifli tarafı da budur zaten. Orta sahaları bile hayli ofansiftir ve bol bol pozisyona girerler. Orta sahanın ortası kullanılmaz. Arkası ve önü kullanılır. Bu haliyle sürekli mücadelenin ön planda olduğu, izlemesi keyifli bir maçtı. Kuzen için bu keyif sigara içmenin serbest olmasıyla iki katına çıkmıştı.

11 Kasım’daki Portekiz maçını düşünen Bosnalı milliler ikinci yarıda maça fazla asılmadı. Zeljo daha diri bir görünüm sergiledi ama Bosna-Hersek mili takımıyla Zeljeznicar’ın kalitesi arasındaki fark tartışılamaz bile. İkinci yarıda gol olmamasına rağmen güzel bir futbol izledik. Yugoslav futbolunun kendi gitmiş adı kalmış güzelliklerinden örnekler bile izleyebildik. Çapraz paslar, hatta uzun çapraz paslar, ince bilek hareketleri ve Yugoslav faulu.

Bu Yugoslav faulundan nefret edenleri anlayamam bir türlü. İzlemesi keyifli futbolun garatisidir Yugoslav faulu. Rakip sahaya korkusuzca gitmenin emniyet sübabıdır. Rakip takımın Yugoslav faulunu engelleyebilmek için tek yapması gereken bu taktiği uygulayan takım gibi ofansif bir oyun kurgulamasıdır. Topu rakipten kapan oyuncu ne kadar çabuk ayağından çıkarırsa o kadar iyi. Topu çabuk çıkarabilmek için de tabii ki ileride adamınızın olması lazım. Yani onbir oyuncunun onbirini de kendi sahanıza hapsederseniz, topu kaptığınız anda daha dağıtamadan indirirler sizi.

Bir de bu topu kaptırmaya müsaade etmeyecek, gelen tekmeleri incelikle savuşturabilecek teknik ayaklar ise candır.

Maçta tam 85 dakika boyunca taraftarlar Bosna’yı değil, Zeljeznicar’ı destekledi. Farklı bir şey beklemiyordum. Ama en azından son beş dakika milli takımlarını unutmadılar...

Hiç yorum yok: