Bir antropolog neden Bosna futbol kültürüne ilgi duyar? Cevabı burada.

For English: Click here


11 Nisan 2012 Çarşamba

SLAVEN BİLİÇ

Geçen hafta Carvalhal’ın Beşiktaş’tan ayrılmasından sonraTürk gazetelerinde Slaven Biliç’in adı geçince hemen Hırvat gazetelerine baktım. Malum, “transfer” konusu mevzu bahisse, bizim gazeteler haberden çok fantastik kurgu yayınlamayı daha çok seviyor. Haber Hırvat medyası tarafından da doğrulanıyor. Avrupa Futbol Şampiyonası’ndan sonra Biliç Beşiktaş’ı düşünebileceğini söylemiş.


2008 yılında Viyana’daki Hırvatistan – Türkiye maçı sonrası bloga yazdığım yazı için kullandığım fotoğraftan beri, Slaven Biliç’e içten içe ayrı bir sempati beslerim. Nedense son anda kaçan tur sonrası Slaven Biliç’in yüzündeki üzüntü, gözü yaşlı futbolcularını teselli etme çabaları çok samimi gelmişti bana. Penaltılarla kaybeden Hırvatistan’ın teknik direktörünün yabancısı olmadığımız bir tarzda, yani mafya babası edasıyla değil, gerçek bir abi gibi futbolcularını teskin etmeye çalışması gözlerimden kaçmamıştı.

Üç sene sonra, yani bundan yaklaşık beş buçuk ay önce Avrupa Futbol Şampiyonası grup eleme baraj maçında Türkiye ve Hırvatistan ile eşleşince, daha önce blogda yazdığım yazılara da atıfta bulunarak, Hırvat ve Türk gazeteleri taradığım bir yazı kaleme almıştım.

Çok ilginç bir şeyle karşılaşmıştım: Bizim gazeteler 2008’deki unutulmaz maçtan dolayı Hırvatların Türklerle eşleşmekten ne kadar korktuklarını yazıyordu. Hırvat gazetelere baktığımda ise Hırvatların ne kadar sevinçli olduklarını, “intikam” naralarını attıklarını gördüm. Hırvatistan’daki intikam atmosferinin içinde Hırvat milli takım teknik direktörü Slaven Biliç gayet soğukkanlı, nefret söyleminden uzak bir açıklama yapmış, Türkiye’nin iyi bir takım olduğunu ama kendilerinin daha iyi olduğunu söylemişti. Biliç bile Viyana’daki maçın rövanşını almak için ellerine çok iyi bir fırsat geçtiğini söylemişti ama Hırvat medyası için bu bile yeterli değildi. Biliç’i korkaklıkla suçlamışlardı.

Fakat, Biliç’in bu soğukkanlı ve nefret söyleminden uzak demeci Biliç’e sempatimin artmasına neden olmuştu. Kariyerine baktığım zaman Biliç hakkındaki yargılarımın boşa olmadığını gördüm. 1968 doğumlu genç teknik direktör, Yugoslav futbolunun Yugoslav futbolu olduğu dönemde Hajduk Split’te defans oyuncusu olarak parlamış. 1993 yılında Karlsruhe’ye 750 bin İngiliz Sterlin’i karşılığı transfer olmuş. Üç senelik başarılı Karlsruhe deneyiminden sonra 1996 yılında 1,3 milyon Sterlin’e West Ham United younu tutmuş. West Ham küme düşmemek için mücadele ederken Mart 1997’de Everton’dan geri çevrilemeyecek bir teklif almış. Everton’un 4,5 milyon Sterlin’lik teklifini küme düşmeme mücadelesi veren takımını sezon ortasında yarı yolda bırakmamak için kabul etmemiş ve Everton’a transferi ancak Ağustos 1997’de gerçekleşmiş.

Sadece futboldan anlayan, aslında futboldan da anlamaz derler ya, Hukuk Fakültesi mezunu bu genç tirek direktör zaman zaman rock gruplarında müzik yaparak hayatını futbolla kısıtlamayan dolayısıyla futbolla ilgili olarak da ne dediğini, ne yaptığını bilen bir yapıya sahip. “Futboldaki zaferler aynı savaşlar gibi bir ulusun kimliğini şekillendirir” diyen Hırvat lider Franjo Tudjman’dan farklı bir bakış açısıyla futbola yaklaşıyor Biliç. Futbolun bir oyun, eğlenceli bir oyun bilincinde ve diyor ki: “Kadınlara karşı çok büyük saygı duymakla birlikte, futbol bence dünyadaki en güzel şey.” Bu lafı da 2008’de Avrupa Futbol Şampiyonası öncesinde etmiş.

Hırvatistan ulusal kimliğinde futbol çok önemli bir yere sahiptir. Hırvatistan, aşırı milliyetçiliğin futbolu en çok sömürdüğü ülkelerden biridir. Bu ortamda Biliç’in hamasi demeçlerden kaçınmasını bilmesi bile bence başlı başına olumlu bir özelliktir. Bu Biliç’in milliyetçi olmadığı anlamına gelir mi? Gelmez. Ama en azından biz bunu Biliç’in basına verdiği demeçlerden anlayamıyoruz. Ulusal takımların teknik direkötrlerinin ne tür bir “millî” baskı altında olduğunu düşünürsek bu bile bence önemli bir meziyettir.

Şahsen, bir Gençlerbirliği taraftarı olarak, oyunun güzelliğine vurgu yapan böyle bir “adam”ın kendi takımımın başında olması beni mutlu ederdi. Beşiktaş’a geleceği yönünde haberler çıkınca kıskanmadım değil. Tabii ki nice kaliteli adamın başını yiyen “üç büyük” geleneği Biliç’e ne tür sürprizler yapar bilemeyiz. Muhtemelen bir kaç iyi –ve pahalı- oyuncusunu elden çıkarmak zorunda kalan, mali krizle boğuşan, dolayısıyla yeni transfer yapmakta da sıkıntıyla karşılaşabilecek olan bir takıma gelmek konusunda bir kere daha düşünecektir Biliç. Ama görünen o ki, Biliç İstanbul’dan ve Beşiktaş taraftarından etkilenmiş gibi.

(Fotoğraf: Jutarnji List)

5 Nisan 2012 Perşembe

Bosna Futbolu hakkında yeni blog (İngilizce)

Bir kaç haftadır Bosna futbolu ve Sırbistan birinci liginde oynayan tek Boşnak takım Novi Pazar hakkında Türkiye'deki Boşnakların haber portalı Haber Boşnak'ta haftalık yazılar yazıyordum.

Bu yazıları İngilizce'ye çevirip yeni bir blogda yayınlamaya karar verdim:
http://bosnianfootball.blogspot.com

Türkçe özgün metinlere ise her hafta buradan hiper bağlantı koyacağım.

Bu haftaki yazı için tıklayınız.