Bir antropolog neden Bosna futbol kültürüne ilgi duyar? Cevabı burada.

For English: Click here


24 Ekim 2009 Cumartesi

BİR DAHA MÜMKÜNSE BOSNA’YLA AYNI GRUBA DÜŞMEYELİM

Bu blogda birçok yazıda, özellikle de geçtiğimiz Avrupa Kupası’ndaki Hırvatistan-Türkiye maçları öncesinde yazdığım yazılarda Bosnalıların Türkiye sevgisinden çokça bahsetmiştim.

Bosna Kralı Tvrtko’nun 1389 yılında Kosova Meydan Savaşı’nda Sırbistan Kralı Lazar’ın yanında Osmanlı’ya karşı savaşması sizleri yanıltmasın. O dönem hakkında inceleme yapan hemen herkes bilir ki Anadolu Beylikleri de Türkmen kabileler üzerinde tahakküm kurmaya çalışan Osmanlı’yla çatışmaya girmekten çekinmemiştir. Yani Tvrtko’nun Lazar’ın yanında savaşa girmesi Türk düşmanı olduğu anlamına gelmez. Olsa olsa Osmanlı idaresi altına girmeyi istemediğini gösterir. Osmanlı’dan önce de Bosnalıların Türk boylarıyla ilişkileri vardı. Bektaşi dedelerinin bu topraklardaki varlığı ve bu gönül insanlarına Bosnalıların gösterdikleri misafirperverlik bilinir. Hatta denir ki, Bektaşi dedeleriyle Bosnalılar’ın bu gönül muhabbeti, Osmanlıların bu zorlu coğrafyada hâkimiyet kurmasını kolaylaştırmıştır. Hatta bu muhabbet öyle bir seviyedeydi ki, 1878 yılında Bosna’yı ilhak eden Avusturya-Macaristan İmparatorluğu bölgedeki siyasi hâkimiyetini kurabilmek için Bosnalı Müslümanların İstanbul’daki Şeyhülislam’a bağlı olmalarını kabul etmek durumunda kalmıştır. Bosnalılar dinlerini “Türk tipi Müslümanlık” olarak tanımlar, hatta Saraybosna’da yeni türeyen Türkleri de bu yüzden biraz garipserler: ”Biz Türk tipi Müslümanız, ama bu yeni gelen Türkler bizi Arap tipi Müslüman yapmaya” çalışıyorlar.

Bu futbol kültürü bloğunda Bosnalıların ve Türklerin muhabbetini uzun uzun yazacak değilim. Sadece son dönemde Bosna ile Türkiye’nin yaşadığı yoğun maç trafiğinden bahsetmeden önce bir paragraf açıp mevzuya öyle girmek istedim. Bosna-Türkiye dostluğu çok sağlam bir tarihi ve kültürel arka plana sahip. Bosnalı Sırpların Sırbistan’la, Bosnalı Hırvatların da Hırvatistan’la haşır neşirlikleri Bosnalı Müslümanlar; yani Boşnakları Türkiye’ye daha da yakınlaştırıyor: “Sizin Zagreb’iniz, Belgrad’ınız varsa bizim de İstanbul’umuz var!” Türkiye-Bosna milli maçları, ya da Avrupa kupalarında karşılaşan Türk ve Bosna takımları bu atmosferde oynuyorlar. Bosna tribünlerinde çoğu zaman Türk bayraklarını görürsünüz.

İlginçtir, 16 Ağustos 2000 tarihine kadar kimsenin aklına kardeş Bosna’yla dostluk maçı yapmak aklına gelmemiş. Yere göğe sığdıramadığımız kardeş Bosna’yla bağımsızlıklarından ancak sekiz sene sonra maç yapmışız. Saraybosna’da Koşevo Stadyumu’nda yapılan maçta da 2-0 yenilmişiz. Ondan bu yana da oynadığımız başka dostluk maçı yok. Fakat şu feleğin işine bakın ki son iki turnuvada da Bosna-Hersek’le aynı gruba düştük. 2008 Avrupa Şampiyonası grup eleme maçlarının ilki 2 Haziran 2007’de Saraybosna’daydı. İlk golü atmamıza rağmen Boşnaklar Fatih Terim’e güzel bir ders verdiler: Maç 3-2 Bosna’nın galibiyetiyle sona erdi. Bu maçın rövanşı 21 Kasım 2007’de oynandı. Daha doğrusu iki taraf da oynuyormuş gibi yaptı. Gruptan çıkma ihtimali kalmayan Bosna “oynuyormuş” gibi yaparak, Türkiye’yi fazla yormadan 1-0 gibi makul bir skorla yenildi. Eleme grubundan çıkamayan Macaristan gazetelerinin manşeti manidardı: “Türkiye-Bosna: Ebedi Dostluk”. Bu maçtan aldığımız üç puanla Avusturya-İsviçre yolu millilerimize açıldı.

Avrupa Şampiyonası’nda Hırvatistan’la eşleştiğimiz maç öncesi Boşnakların bu maçtaki olası tutumları hakkında görüşlerimi daha önce bu blogda yazmıştım:
Bkz: ZAGREB ĆE BİTİ TURSKA MAHALA


Nitekim maç sonrası olaylar Boşnakların ulusal takımımızın zaferiyle nasıl sevindiklerine de bu sayfalarda yer vermiştim:
Bkz. TÜRKİYE-HIRVATİSTAN MAÇINDAN SONRA BOSNA’DA KARGAŞA

Güney Afrika 2010 için kuralar çekildi ve yine Bosna’yla aynı gruba düştük. Bu sefer Bosna’nın Türkiye için kolay lokma olmayacağını belirtmiştim:
Bkz.TÜRKİYE’Yİ SÜRPRİZ BEKLİYOR

Yeni bir teknik direktörle yeni bir hava yakalayan Bosna-Hersek Ulusal Takımı 11 Ekim 2008’de İnönü Stadyumu’nda Türkiye’yle oynayacaktı. Bu maç öncesi Bosna teknik direktörü Ciro’nun “Türkiye forması giymeyin” yönündeki açıklaması da yine bu sayfalarda yer aldı:
Bkz. "TÜRKİYE FORMASI GİYMEYİN" NE DEMEK?

Sadece milli takıma değil, Türk takımlarına ait forma ve atkılara, hatta sadece üç büyüklerin değil, Boluspor gibi Süper Lig’de olmayan takımların aksesuarlarına bile rağbet eden Bosnalılar’ın Ciro’nun “Yahu her maça Türkiye formasıyla, bayrağıyla geliyorsunuz, bari Türkiye’ye karşı oynadığımız maça sadece Bosna forması ve bayrağıyla gelin” şeklindeki yakarışı bu blog vasıtasıyla medyamızda yer alır almaz, “sağ”duyulu futbolseverlerimiz bu çağrıda “mihrak” aramakta gecikmediler. Bosnalılar her hangi bir sürpriz yapmadılar. İlk golü atmalarına rağmen “Türkiye’ye ilk golü atan kaybeder” kuralı bu maçta da işledi: 2-1. Maçı izleyen 1600 Boşnak arasında Türkiye formaları, atkıları ve bayrakları görmek de mümkündü. Boşnaklar her maç bu tarz samimilikleri bize göstermekten çekinmiyor. Ama Türklerin Boşnaklara böylesine bir “sıcak” yapmaktan imtina etmesi de gözlerden kaçmıyor. Bilakis, Boşnakların meşale yakmaları yuhalanıyor. Bosnalı taraftarlar milli marşları okunurken “Jedna si Jedina” yani Bosnalı Sırplar tarafından kabul edilmeyen kendi “has Bosnalı” marşlarını okuyarak protesto ederken, ya da AB tarafından dayatılan bayraklarını indirip kendi tarihi “altın zambaklı” bayraklarını asarken de bizim tribünlerden nedense homurtular ve yine yuhalamalar başlıyor. Nedeni biraz cahillik, biraz da başka şeyler.

Bosna aslında 9 Eylül 2009’da Zenica’da oynanan maçta da bir sürpriz yapmadı. O maçta da bolca Türk bayrağı vardı ve Bosna ile Türkiye 1-1 berabere kaldı. Ama Türkiye gruptan çıkamamıştı. Baraj maçlarına kalma hakkını elde eden taraf Bosna-Hersek olmuştu. Ders almasını değil, ders vermesini seven Fatih Terim’in Emre B.’de vücut bulan futbol ahlakı aslında Bosna’ya değil ama Belçika’ya takılmıştı, ama Bosna bize bunu nasıl yapabilirdi? Haddini bilmemişti. Futbolseverlerimizin hedefi olmaya hak kazanmıştı.

Bosnalılar Türklerle Bosnalılar arasında şöyle bir benzetme yaparlar: “Türkiye ve Bosna kardeştir. Türkiye büyük ağabeydir, Bosna ise küçük kardeş. Küçük kardeş de arada büyük ağabeyi yenmek istemez mi?” Bizim de Bosna’yı evden biri olarak gördüğümüz kesin. Osmanlı’da yaşayan çeşitli halkları, özellikle de bizlere yakın olanları “tebaa” olarak görmekten kaynaklansa gerek, Bosna bizim için “küçük kardeş”ten çok “evdeki besleme” gibi: Sadık, kimin patron olduğunu bilen…

Ben artık Bosna ile Türkiye’nin aynı gruba düşmesini istemiyorum. Yugoslav ekolünden gelen diğer eski Yugo kardeşleri gibi futbol arenasında yavaş yavaş daha iyi yerlere gelen Bosna futbolundan korkumdan değil. Sonuçta 8-0’lık mağlubiyetlerle büyümüş bir kuşaktanım. Yenilgiyi kaldırabiliyorum ama kaldıramadığım başka şeyler var. Bosna’nın Ermenistan ve Estonya maçları öncesinde Bosna’daki dedikodu gazetesi Erivan ve Riga’ya Türkiye’den önemli miktarda para gittiğini söylüyordu. Bu ise Türkiye’de kimse tarafından garipsenecek bir durum değildi. Ankara’da bir kahvede Bosna-Ermenistan maçını izlerken Ermenistan’ın her atağında heyecanlanan bir amcanın şu sözleri kulağımda çınlıyor hala: “Şu milli takım bizi Ermenistan taraftarı yaptı ya, helal olsun!” Dünya yolsuzluk şampiyonasında her zaman prestijli bir konuma sahip olan güzel yurdumuzda Erivan ve Riga’ya teşvik primi gönderildiği iddiaları çok da şaşırtıcı değildir sanırım. “Sağ”duyulu Türk futbolseverlerin gösterdikleri hazımsızlık, karşı tarafı bir şekilde “hakir” görme durumu kaldıramadığım şeyler. Ebedi kardeşimiz Bosna’nın gruptan çıkmasını engellemek için en son seçimlerde AB’ye Türkiye’nin alınmaması gerekliliği yönünde propagandanın taraftar topladığı Estonya’ya ve sevgili komşumuz Ermenistan’a teşvik primi gönderildiği iddiaları ise midemi bulandırıyor. Yanlış anlaşılmasın; midemi bulandıran şey teşvik primi gönderildi denilen ülkelerin Estonya ve özellikle de Ermenistan olması değil. Bu kadar “sağ”duyulu bir ülkenin bu kadar midesiz oluşu…

Ol bu sebeplerden ötürü artık mümkünse Bosna ile aynı gruba düşmeyelim diyorum.

20 Ekim 2009 Salı

Yeni bir site ve Bosna Futbol Kültürü ile yola devam

Merhaba,

Yaklaşık iki sene önce giriştiğim bu macera ne yazık ki askerlik ve doktora tezim dolayısıyla bir müddet sekteye uğradı. Bu bloğu takip eden okurlardan özür diliyorum.

Yeniden Saraybosna'dayım ve çok yakında güncel yazıların yanı sıra geçmişte edindiğim gözlemlerimi ileteceğim yazılarıma yeniden başlayacağım.

"Futbol Kültürü" yazılarından oluşmasını tasarladığım bu bloğu "haberler"den arındırıp özüne sadık kalmasını sağlamaya karar verdim. Bundan dolayı sadece futbol haberlerinden oluşan bir başka blog daha hazırladım. Fakat bu yeni çalışmayı sadece Bosna ile sınırlı tutmamayı düşündüm. Sonuç: "Balkan Futbolu" adı altında özellikle eski-Yugoslav ülkelerinin futbolu hakkında son haberlere yer verdiğim bir blog ortaya çıktı. Adresi şu:

http://balkanfutbolu.blogspot.com/

Umarım yeni blog da hoşunuza gider.

Saygılarımla,

Özgür Dirim Özkan

4 Nisan 2009 Cumartesi

"Bosna Futbol Kültürü Yazıları"na kısa bir mola

Yazılarıma bir müddet ara vermek zorunda kaldım. Önce doktora tezim, sonra da zorunlu askerlik hizmetim dolayısıyla ara verdiğim "Bosna Futbol Kültürü Yazıları"m, Temmuz 2009'dan itibaren, Bosna'ya temelli yerleşmemle devam edecektir.

Saygılarımla,

Özgür Dirim Özkan

11 Ekim 2008 Cumartesi

"TÜRKİYE FORMASI GİYMEYİN" NE DEMEK?

Bir önceki yazımda Bosna-Hersek teknik direktörü Çiro'nun bu konuda 8 Ekim gübü Bosna'daki gazetelerde yer bulan demecine yer vermiştim. Bu yazıya atıfta bulunan birçok web sitesinin yorum kısmında ve bazı forumlarda konunun bazı kişilerce yanlış anlaşıldığını gördüm.

Çiro'nun bu talebi, "Türk düşmanlığı" olarak algılanamaz. Bilâkis, bu talep Çiro'nun Bosnalılar'ın "Türkiye" sevgisini ne kadar iyi bildiğini ve bunu onayladığını göstermektedir. Esprili bir dille "Türkiye forması giymeyin" diyen Çiro, "Evet, biz Bosnalılar Türkiye'yi çok seviyoruz, Türkiye'nin her zaferinden sonra soskaklara dökülüyoruz ama Cumartesi günü Türkler rakibimiz. Bari bu maçta kendi formalarımızı giyelim" anlamında esprili bir dille Bosnalı taraftarlardan en azından bir maç için "Türkiye" formasını giymeyin demek istiyor. Bizim kültürümüzde de buna benzer ifadeler espriler olur hep. Örneğin maça gitmek isteyen damadını kızına karşı savunan kayınpedere kız çıkışır: "Sen kimin tarafındasın!". Bu gelinin babasını veya eşini sevmediği anlamına mı gelir?

Fakat milliyetçi bağnazlık böyle birşey. Espriyi anlama, zeka gerektiren bir şeydir ve her türlü bağnazlık düşünmeyi ve zekiliği engeller. Ne yazık ki böylesine esprili bir açıklama bu şekilde yansımasını buluyorsa buna karşı yapabilecek fazla birşey yok. "Bosnalı kardeşlerimiz" diyoruz sürekli olarak ve Bosna'nın birliği için bu derece etkili olan bir kişi için "Zaten Hırvat kökenliymiş, tabii ki sevmez Türkleri" gibi saçma yorumlarda bulunuyoruz. Eğer gerçekten de Bosnalıları kardeşimiz olarak görüyorsak, onların çok kültürlü yaısına ve birliğine saygı göstermemiz ve bu yapıya varlığıyla destek veren Çiro'ya da desteğimizi sunmamız gerekir.

"Türkiye forması giymeyin" haberini başka yönlere çekerek bu tarzda yorumlarla açıklamayı tamamen çarpıtan yorumları kınadığımı belirtirim.

10 Ekim 2008 Cuma

TÜRKİYE’Yİ SÜRPRİZ BEKLİYOR

Futbolseverler Ali Sami Yen’de oynanan son Türkiye-Bosna maçını hatırlayacaklardır: Aslında hiç de gol atma isteğinde olmayan, ama ele güne karşı “oynuyormuş” izlenimi vermeye çalışan bir Bosna ve Bosna’yı fazla üzmeden 1-0 galibiyetle yetinen Türkiye. Macar gazeteleri maçtan sonra şöyle başlık atmışlardı: “EBEDİ KARDEŞLİK”. Gayet manidar olan bu manşet, çoğu futbolseverin pek de sempatiyle yaklaşmadığı “İskandinav kardeşliği”ne benzer bir duruma vurgu yapıyordu.

Skor hem Boşnaklar, hem de Türkler için olabilecek en iyi skordu. Türkiye 3 puan alarak 2008 Avrupa Kupası’na gitmeye hak kazanmıştı. Boşnaklar da “1-0” gibi makul bir skorla yenilmişlerdi. Saraybosna’da konuştuğum Boşnakların hepsi de skordan memnundu. Öyle ya, Türkiye’nin yoluna engel olmamışlardı, hem zaten Türkiye’de alınan 1-0’lık bir yenilgi kaldırılabilir bir şeydi.

Hayatın bir cilvesi: 2010 Dünya Kupası için Bosna’yla yine aynı gruba düştük ve ilk maç Türkiye’de oynanacak. Fakat, acaba bu maçta da Boşnaklar yine “oynarmış” gibi mi yapacaklar?

SORUNLAR YUMAĞI: BOSNA-HERSEK ULUSAL TAKIMI
Yugoslav futbol ekolünün önemli ülkelerinden olan Bosna-Hersek, savaştan bu yana bir türlü istediği atılımı gerçekleştiremedi. Bunun bilinen en önemli nedeni 1995’teki barış anlaşmasından bu yana, daha önce birbiriyle savaşan taraflar arasındaki ilişkilerin hala normalleşememesi. Bunun yansıması futbolda da görülüyor. Bosna ligi Sırp, Boşnak ve Hırvat takımlar arasında bölünmüş durumda. Dengeler o kadar hassas ki, her nasılsa bir sene bir Sırp takımın, diğer sene Hırvat takımın, bir sonraki sene de Boşnak bir takımın şampiyon olduğu, yazılı olmayan bir “rotasyon” sistemi var. Entegrasyonun sağlanamaması sadece Bosna liginin kalitesini düşürmüyor aynı zamanda ulusal takımı da etkiliyor.

Fakat, bundan daha önemli bir sorun da var ki, o da yolsuzluk. Bosna yolsuzlukların gündelik hayatın parçası haline geldiği bir ülke ve N/FSBiH (Nogometni/Fudbalski Savez Bosne i Hercegovine – Bosna Hersek Futbol Birliği, taraftarlar kısaca “Savez” diyorlar.) yolsuzlukların en yoğun yaşandığı kurum olarak biliniyor. Bu durum sık sık futbolseverler tarafından protesto ediliyor. Hatta diyebiliriz ki, Savez’e karşı Saraybosna sokaklarında yapılan gösteriler ülkenin en muhalif hareketi olarak bile görülebiliyor. Savez aleyhine duvar yazılarını Bosna’nın her yerinde görebilirsiniz. Bosnalı taraftarlar her ulusal maçta yaptıkları protesto gösterileriyle oyununu durdurmalarıyla da ün yaptılar.

Savez’in içinde bulunduğu bu durum sadece Bosnalı futbolseverleri etkilemiyor. Aynı zamanda Bosnalı futbolcular için de ulusal takımda oynamak cazip değil. Avrupa liglerinde top koşturan birçok Bosnalı futbolcu ulusal takımı boykot ediyor. Bunun gerekçesi de Savez yöneticilerinin ulusal takımda oynayan futbolculardan rüşvet istemeleri. 2008 Avrupa Kupası eleme maçlarına fırtına gibi başlayan Bosna-Hersek ulusal takımı bu performansını devam ettirememiş ve grup maçlarında ardı ardına dramatik mağlubiyetler almıştı. En önemli oyuncularından yoksun Bosna’nın deplasmanda Norveç galibiyeti ve kendi evinde Türkiye’yi yenmeleri dışında kayda değer bir başarıları olamadı.

Fakat geçtiğimiz Temmuz ayında birden taşlar yerinden oynadı ve Bosna-Hersek ulusal futbol takımına bir hareketlilik geldi.

ÖNCE TEKNİK DİREKTÖRÜN KELLESİ!

Bu başarısız gidişin faturası ise bizim de yakından tanıdığımız 1987-1990 yılları arasında Adanademirspor’un, 1998-99 sezonunda da Adanaspor’un teknik direktörlüğünü yapmış olan Fuat Muzuroviç’e kesildi. Geçici bir dönem Muzuroviç’in yerine futbol oynadığı dönemlerde Barcelona, Deportivo, Vitoria gibi takımlarda oynamış ve futbolculuk kariyeri parlak olan, yalnız teknik direktörlük tecrübesi olmayan henüz 41 yaşındaki Meho Kodro getirilmişti. Kodro’nun da Savez’le yaşadığı bir sorun sonrasında bileti kesildi ve 10 Temmuz’da Saraybosna yeni bir haberle sarsıldı: Bosna-Hersek ulusal takımını 2010 Dünya Kupası elemeleri için “Çiro” yani Miroslav Blazeviç çalıştıracak!

KİM BU ÇİRO?
Lakabı Çiro olan Blazeviç futboldaki “dedeler” ekolünün bir temsilcisi: 73 yaşında. Çiro çok parlak bir futbolcu olamadığını, bundan dolayı teknik adamlık kariyerine erken başladığını sürekli söylüyor. Daha 33 yaşındayken İsviçre’nin FC Vevey takımında başladığı teknik direktörlük karıyerine daha sonra Sion ve Lausanne’da devam etmiş. En sonunda İsviçre ulusal takımında antrenörlük seviyesine kadar yükselmiş.

Memleketi Yugoslavya’ya geri dönen Çiro Dinamo Zagreb’deki üçüncü sezonunda takımına 24 seneden sonra ilk şampiyonluğu tattırarak kahraman olmuş. Yugoslavya’da yavaş yavaş belirmeye başlayan siyasi karışıklı Çiro’nun kariyerini de etkilemiş. Yugoslavya’da ve Avrupa’da PAOK, Grasshoper, Priştina, Nantes gibi farklı farklı takımları çalıştırmış. Fransa’daki yıllarında şike olaylarına karışması Çiro’nun da kariyerinin sonunu getirmiş.

Bu dönemde siyasilerle düşüp kalkmaya başlayan Çiro Hırvat aşırı milliyetçi lider Tujman’ın yanında yer almış ve büyük şefin de destek verdiği Dinamo Zagreb’in hem teknik direktörlüğüne hem de başkanlığına getirilmiş. 1993’te şampiyonluk, 1994’te Hırvatistan Kupası’nı kazanarak rüştünü yeniden ispatlayan Çiro hemen ertesinde Hırvatistan ulusal takımının başına getirilmiş.

HIRVATİSTAN’I DÜNYA ÜÇÜNCÜSÜ YAPAN TEKNİK DİREKTÖR
Çiro’nun Hırvatistan’ı, Hırvatistan futbol tarihinin en başarılı takımıdır. Eleme grubunu İtalya’nın önünde liderlikle tamamlayan Hırvatistan İngiltere’deki EURO 96’da önemli başarılara imza atmıştı. Fakat, asıl sansasyonel başarı iki sene sonra, Fransa’daki Dünya Kupası’nda geldi: Futbolseverlerin sempatisini toplayan kırmızı-beyaz damalı ilginç formalarıyla dikkati çeken Hırvatlar dünya üçüncüsü oldular. Bu başarı Çiro için şans getirmedi. Önce İran ulusal takımı, sonra yeniden Dinamo Zagreb… Sansasyonların adamı Çiro bu sefer Dinamo Zagreb’in ezeli rakibi Hajduk Split’e giderek hem Dinamo, hem de Hajduk taraftarlarıyla papaz oldu. Avrupa kupalarında Macaristan’ın Debrecen ekibine toplamda 8-0’lık bir skorla yenilen Hajduk, evine teknik direktörsüz dönmüştü. Çiro farklı takımları kısa dönemlerle çalıştırırken birden ilginç bir teklif aldı. Bir dönem Osmanlı’ya da eyalet başkentliği yapmış Bosna’nın Travnik kentinde doğan Bosnalı Hırvat asıllı Çiro’yu memleketi geri çağırıyordu: “Gel ve Bosna’nın başına geç!” Tam da kariyerinin sonuna yaklaşmışken memleketinden gelen bu teklif, Çiro için çok cazipti.

FUTBOLCULARLA BARIŞ, BOSNA’YLA BARIŞ
Çiro’nun ulusal takıma gelir gelmez yaptığı ilk iş takıma küs olan Avrupa’da oynayan futbolcuların gönlünü almak oldu. Yeni teknik direktör takıma ayrı bir hava getirdi ve Estonya karşısında alınan 7-0’lık galibiyet sadece futbolcuları değil, Bosna ulusal takımından umutlarını kesen Bosnalıları da aşka getirdi. Ulusal takımın başına futbolseverler tarafından bilinen, parlak bir kariyeri olan birisinin getirilmesi Bosnalı futbolseverlerin ulusal takımla daha da ilgili olmasını doğurdu.
Daha da ötesi, Çiro’nun Bosnalı Hırvat olması ülkede 13 yıldır sağlanamamış entegrasyonu da sağlama potansiyeline sahip. Örneğin, geçtiğimiz yaz Bosna’da oynanan Bosna-Hırvatistan maçında Hırvat taraftarların çoğunluğu Bosnalı Hırvatlardı. Üstelik, bu taraftarların önemli bir kısmı Çiro’nun da memleketi olan Travnik’ten gelmişlerdi. Bu değişiklikle sadece Bosnalı Hırvatların değil, oluşan birlik ve beraberlik havasıyla Bosnalı Sırplar’ın da Bosna ulusal takımına daha sempatik yaklaşması bekleniyor.

3-5-2’NİN YILMAZ SAVUNUCUSU
Gelelim Çiro’nun taktiğine… Aslında Türk futbolu için yabancısı olmadığımız Yugoslav ekolünün tipik bir portresini çiziyor Çiro: Çalıştırdığı tüm takımlar gibi Bosna-Hersek de topa orta sahada basıp, teknik becerileriyle ayakta tutmaya çalışıyor. Kaptırırlarsa Yugoslav faulüyle rakibi durduruyorlar. Top ayaklarındayken rakibi üstlerine çekmeye çalışıyorlar ve bunu becerdikleri takdirde topu hızlı kanat adamlarına açıp gol yollarına gidiyorlar.

İŞTE KADRO

Bosna-Hersek Ulusal takımının Türkiye karşısında şu onbirle çıkması bekleniyor:
Kaleci:
Kenan Hasagiç (İstanbul BB)
Defans:
Emir Spahiç (Lokomotif Moskova)
Saşa Papats (Glasgow Rangers)
Cemal Berberoviç (Litex),
Orta saha:
Elvir Rahimiç (CSKA Moskova)
Zvjezdan Misimoviç (Wolfsburg, Njemačka),
Senijad Ibriçiç (Hajduk Split)
Miralem Pjaniç (Lion)
Samir Muratoviç (Sturm Graz).
Forvet:
Zlatan Muslimoviç (PAOK)
Edin Ceko (Wolfsburg)
Yedekler:
Goran Brašnić (Inter Zagreb)
Safet Nadarević (Eskişehirspor)
Ivan Radeljiç (Energie Kotbus)
Adnan Mravats (Materzburg)

Dario Damjanoviç (Luch Energija)
Sejad Salihoviç (Hoffenheim)

Mladen Bartoloviç (Hajduk Split) Vedad İbişeviç (Hoffenheim)
Admir Vladaviç (Žilina Bratislava)

“İYİ GÜNÜMÜZDE OLURSAK KARŞIMIZDA KİMSE DURAMAZ!”

Çiro, 7 Ekim günü Saraybosna’da gazetecilere verdiği demeçte “İyi günümüzde olursak, karşımızda kimse duramaz” şeklinde konuştu. Geçtiğimiz haftalarda farklı liglerde oynayan futbolcularını bizzat kendisi gidip izleyen Çiro, bu izlenimleri neticesinde futbolcularının çoğunun formda olduğunu ve bundan dolayı memnunluğunu belirtiyor.

Futbolculardan özellikle Misimoviç ve Muslimoviç’in formlarının zirvesinde olduğunu söyleyen Çiro sakatlıklardan çekiniyor. Sağ arka adalesinde çekme olan Wolfsburg’un yıldız oyuncusu Muslimoviç’in oynayıp oynayamayacağı maç gününde belli olacak.

BOSNA’NIN EJDERHASI: SPAHİÇ

Bosna ulusal takım tarihinde şimdiye kadar görülmemiş bir şekilde takım içinde aile havasının olduğunu vurgulayan Çiro forvet hattının formunun doruğunda olduğunu, tek sorunun defansta olduğunu, bu açığın ise Kaptan Spahiç tarafından kapatılacağına inandığını söylüyor. Kaptan Spahiç’in de ufak tefek sakatlıklarının bulunduğunu fakat bu sakatlıkların İstanbul’da oynamasına engel olamayacağını belirten Çiro, Spahiç’in “Bosna’nın Ejderhası” olduğunu söylüyor. Bilindiği gibi “Bosna’nın Ejderhası” (Zmaj od Bosne) 1831 yılında Osmanlılara karşı ayaklanan Gradaşçeviç Bey’in takma ismidir.

BOSNALI TARAFTARLAR DA GELİYOR
Bosna Hersek Futbol Federasyonu’nun açıklamalarına göre şu ana kadar Türkiye Futbol Federasyonu’nun Bosna için ayırdığı 1600 biletin 400 kadarı satılmış durumda. Gelen taraftarların büyük çoğunluğu küçük bir kaçamak yapıp hem İstanbul’da Sonbahar’ın keyfini çıkarmak, hem de Bosna’nın maçını izlemek gayesindeler. Örneğin Bosna’nın kuzeyindeki Tuzla’da yaşayan Azra ve Emir Bektaşagiç çifti bu fırsatı evliliklerinin onbirinci yılında ikinci bir balayı fırsatı olarak kullanacaklarını belirtiyorlar. Bosna’daki savaş sırasında Londra’da mülteci olduğu yıllarda Türklerle birlikte yaşadığını anlatan Azra, Türklerin kalbinde her zaman önemli bir yeri olduğunu. Büyük oğlunun Türkçe öğrendiğini ve bu duygularının tüm Boşnaklar için geçerli olduğunu belirtiyor ve ekliyor: “Ama sizi yenmeye geliyoruz”. Futbola ilgili duymayan Bosnalıların bile bu maçı merakla beklediklerini ifade eden Azra “Türkiye maçı bizim için kardeşler arasında bir maç olacak. Kim kazanırsa kazansın üzülmeyeceğiz. Ama herkes erkek kardeşini yenmeyi ister” diyerek maçın atmosferini özetliyor. Azra ve Emir çifti Bosna’nın savaştan bu yana hala sıkıntılı bir dönem geçirdiğini, bu ve buna benzer başarılara ihtiyaç duyduklarını, maçta alınacak zafere Bosna’nın daha çok ihtiyaç duyduklarını belirtiyorlar.


ÇİRO’NUN BOSNALI TARAFTARLARDAN RİCASI: “TÜRKİYE FORMASI GİYMEYİN!”
Bosna stadyumlarında Türk takımlarının formalarını ve atkılarını sıklıkla görebilirsiniz. Taraftarlar destekledikleri takımın rengine göre Türkiye’deki bir takımın kaşkolunu, formasını giymeyi çok severler. Geçtiğimiz yaz Sarajevo taraftarı bir futbolseverde “BOLUSPOR” kaşkolu bile görmüştüm. Bosnalılar aynı zamanda Türkiye’nin ve UEFA’da başarı klazanan Türk takımlarının zaferlerini kutlamayı da huy edinmişler. Türkiye’nin her önemli zaferi sonrası Saraybosna’nın merkez mahallesi “Başçarşı” adeta Taksim’i andırıyor. Ulusal maçlarda da ay-yıldızlı forma ve kaşkollarla maçlara gitmeyi huy edinen Bosnalı taraftarları Çiro uyarıyor. “Türkiye’yle maç yapıyoruz, Bosna’nın renkleriyle bizi destekleyin.”


BOSNALI TARAFTARLAR: TÜRKLERİ ÖNCE ŞAŞIRTACAĞIZ, SONRA YENECEĞİZ
Bosna ulusal takımının ateşli taraftar grubundan yaklaşık 50 kişilik bir grup da maçı izlemek için İstanbul’a gelecekler. İstanbul’daki maçın onlar için önemli olduğunu, ikinci vatanlarına gelmiş gibi kendilerini hissediceklerini belirten taraftarlar “Türkiye bizim ikinci evimiz. Dolayısıyla Türkiye-Bosna maçı iki kardeş arasında oynanan bir maç olacak. Ama biz kazanacağız!” diyerek durumu özetliyorlar.

14 Ağustos 2008 Perşembe

ŞİROKİ BRİJEG – BEŞİKTAŞ MAÇINDA BEŞİKTAŞ’I DESTEKLEMEK İSTEYEN BOSNALI TARAFTARLARA ENGEL

Bosnalı yetkililer talep nedeniyle,normalde biletleri maçın oynandığı gün stadyum girişinde satışaçıkarırken, Beşiktaş maçı için biletleri iki gün öncesinden satışa çıkardıklarını duyurdular. MaçaŞİroki Brijeg taraftarlarının büyük bir ilgisi var.Nitekim,Beşiktaş Şiroki Brijeg'e şimdiye kadar gelmiş en büyük takımlardan birisi ve aynı zamanda geçtiğimiz hafta Çelik takımı karşısında alınan 4-0'lık galibiyet de taraftarları coşkulandırmış durumda.

Dünkü (13 Ağustos 2008) Bosna'nın günlük gazetelerinden Dnevni Avaz gazetesinde daha önce 2005 yılında Konyaspor'da yarım sezon forma Vladimir Vasilj rakipBeşiktaş hakkında söylenecek çok şeyin olduğunu,çılgın bir taraftar grubuna,şanlı bir geçmişe ve kaliteli bir takıma sahip olduklarını belirtti. Beşiktaş'ın Türkiye'nin en iyi takımlarından biri olduğunu ekleyen Vasilj topun yuvarlak olduğunu ve kimin kazanacağının maçın başında belli olamayacağını söyledi. Vasilj Kaunas'ın Rangers'ı, BATE Borisov'un da Anderlecht'i elediği gibi, Şiroki Brijeg'in de Beşiktaş'ı eleyebileceğini ve kendi evlerinde alacakları bir mağlubiyet haricinde her türlü skorun kendileri için avantaj yaratacağını belirtti.

100 kadar BJK taraftarı Bosnaya geldi. Tahmin edildiği gibi Bosnalı bir çok futbolsever Beşiktaş tribünlerinde maçı izlemek istiyor. Bosnalı Hırvat taraftarla oluşabilecek bir çatışmayı engellemek için Bosnalı yetkililer Beşiktaş tribününe Türk pasaportu olmayanları almayacaklarını bildirdiler.

13 Ağustos 2008 Çarşamba

ŞİROKİ BRİJEG BEŞİKTAŞI BEKLİYOR


ŞİROKİ NERESİ?
Beşiktaş’la eşleştiğinden beri genelde diğer takımlarla ilgili haberleri ikinci elden alan Türk medyası tarafından “Siroki Brijeg” olarak belirtilen takımın ismi Hırvatça’da “Široki Brijeg” diye yazılıyor.Türkçe’de ise Şiroki Briyeg olarak okunuyor. Biz ise hem orijinaline sadık kalıp hem de Türkçe karakterleri kullanarak takımın ismini Şiroki Brijeg olarak ifade edeceğiz. Takımın tam ismi NK Şiroki Brijeg; yani Nogometni Klub Şiroki Brijeg. Nogo Hırvatça’da “ayak” demek, “met” ise top anlamına geliyor. Nogomet ise “ayaktopu” yani futbol teriminin Hırvatçası. Fakat, Bosna-Hersek’teki bir takımın ismi neden Hırvatça? Çünkü, Şiroki Brijeg Bosnalı Hırvatların takımı.

Bosna’da futbol takımlarının karakterinin anlaşılması için, hangi kentten geldiklerini ve geldikleri kentin özelliklerini bilmek gerekiyor. Bosna’nın güneyinde Hersek bölgesinde, Hırvatistan sınırının hemen yanı başında 8 bin nüfuslu ufak bir kasaba. Çevre köylerin nüfusuyla beraber 30.000’i geçmiyor. Şiroki Brijeg ilinin %99’u Bosnalı Hırvatlar’dan oluşuyor ve sınırda olmasından dolayı da Şiroki Brijeg’in iktisadi ve kültürel anlamda Bosna’dan çok Hırvatistan’a yakın olduğunu söylemek mümkün.

Şiroki Brijeg, 2. Dünya Savaşı sırasında kukla Hırvat faşist rejiminin kalelerinden biri olarak biliniyor. Nitekim, komünist rejim döneminde kasabanın ismi değiştirilmiş. Fakat, 1990 yılında yerel yönetime Hırvat milliyetçilerinin gelmesiyle Şiroki Brijeg eski adına yeniden kavuşmuş.

KASABANIN GURURU: NK ŞİROKİ BRİJEG

Böylesine küçük bir kasabanın en önemli gurur kaynaklarından biri de her sene ligde üst basamaklarda mücadele eden, birçok kez şampiyon olmuş bir futbol takımına sahip olmaları.

1948 yılında kurulmasına rağmen, rejimle ters düşen bir kasaba olmasından dolayı Şiroki Brijeg’in futbol takımının 1990’lı yıllara kadar hemen hemen hiç bir başarısı yok. Fakat bu tarihten sonra gerek Bosna’daki, gerek Hırvatistan’daki, gerekse de dünyanın dört bir yanına, özellikle de Avustralya ve Avusturya’ya yayılmış olan diasporadaki hemşerilerinin maddi desteğini arkasına alan Şiroki Brijeg başarı basamaklarını yavaş yavaş tırmanmaya başlamış. 2000 senesine kadar 7 sezon oynanan Bosnalı Hırvatların futbol ligi olan Hersek-Bosna Ligi’nde 1994, 1995, 1996,1998 senelerinde toplam 4 kere şampiyon olan Şiroki Brijeg, 2000 yılından sonra Bosnalı Sırp, Hırvat ve Boşnak futbol takımlarının oluşturduğu “Bosna-Hersek Premier Ligi”nde 2004, 2005 ve 2007 senelerinde toplam 3 kere şampiyon olmuş. Şiroki Brijeg, günümüz Bosna-Hersek futbolunun en başarılı takımlarından biri.

TAKIMIN TAMAMI KATOLİK
Başarının parayla ne derece mümkün olabileceğinin ispatı olan Şiroki Brijeg’in 36 kişilik kadrosunda sadece 11 tane Bosnalı oyuncu var ve bunların hepsi de Bosnalı Hırvat. Geriye kalan 25 oyuncunun 10’u Hırvatistan vatandaşı. 15 oyuncunun yabancı kökenli olması Şiroki Brijeg’in hangi kaynaklar ile “kasabanın gururu” olduğunu gösteriyor. Fakat dikkat edilmesi gereken bir konu var, o da 36 oyuncunun tamamının Katolik olması. Takımın yazılı olmayan kuralı; Katoliklerden başka dine mensup kişilerin takımda oynayamayacağı.

Her ne kadar Şiroki Brijeg’in sağlam maddi kaynakları olsa da, transfer sezonunda sıkıntılarla karşılaşıyorlar. Takımın Katolik olmayan futbolculara kapalı olması, Katolik futbolcuların ise böylesine küçük bir kasabada oynamaya fazla da istekli olmadıkları bilinen bir gerçek. Dolayısıyla, Şiroki Brijeg’e transfer olan futbolcular genelde kariyerinin sonuna yaklaşmış veya başka bir takımda oynayabilecek yetenek ve potansiyele sahip olmayan oyuncular oluyor. Futbolcuların Şiroki Brijeg’e gelmek istememelerinin bir diğer nedeni de,Şiroki Brijeg’e yüklenen siyasi anlamlar. Birçok futbolcu bu derecede siyasallaşmış bir futbol takımında oynamayı tercih etmiyor. Gelen oyuncular da genellikle “körelmiş” olarak geri dönüyorlar.

SAĞLAM DEFANS, ZAYIF FORVET

Her ne kadar,geçtiğimiz sezonu Bosna-Hersekşampiyonu Modriça’nın sadece bir puan ardından 54 puanla ikinci sırada bitirmişolsa da,Şiroki Brijeg gol yollarındaki kısırlığıyla dikkat çekiyor. 30 maçta rakip fileleri sadece 44 kez havalandırabilmişler. Fakat, aynı zamanda 29 gol yemişler. Az gol atıyorlar fakat çok da kolay gol yemiyorlar. Yine de hemen hemen her maç başına bir gol yemişler. Bu sene defans hattında işleri biraz daha zor. Defansın belkemiği, 29 yaşındaki Velimir Vidiç sezon sonunda Şiroki Brijeg’leyolunu ayırdı ve Slovakya’nın adı sanı duyulmamış bir takımına MŞK Jilina’ya transfer oldu.

Takımın en iyi oyuncusu olarak Dalibor Şiliç gösteriliyor. Tecrübeli orta saha oyuncusu geçen sezon Sarajevo’dan transfer edilen Marciano’yla birlikte orta sahada iyi bir ikili oluşturuyor. Bir önceki sezon şampiyon olan Sarajevo’nun oyun kurucusu ve dinamik orta saha oyuncusu Marciano başarılı sezonun ardından Eintracht Frankfurt tarafından transfer edilecekti. Fakat bu transferin yatmasıyla araya Şiroki Brijeg’in yöneticileri girip, yıldırım hızıyla transferi gerçekleştirmişlerdi. Beşiktaş’ın da en çok dikkat etmesi gereken oyuncuların başında Marciano geliyor.

“PARTİZAN”I DEĞİL, “PARTİZANİ”Yİ ELEDİLER
14 Ağustos’ta UEFA Kupası ön eleme karşılaşmasında temsilcimiz Beşiktaş’la karşılaşacak olan Şiroki Brijeg bir önceki turda Arnavutluk ekibi Partizani’yle ilk maçta kendi evinde 0-0 berabere kalmış, deplasmanda 3-1 galip gelerek turu geçmişti. Seyircisiz oynamaya ve deplasman maçlarında rakip takımın taraftarlarının baskısı altında maça çıkmaya alışkın olan Şiroki Brijeg’in Beşiktaş’a da İnönü’de bir sürpriz yapması muhtemel. Fakat, bir önceki turda Şiroki Brijeg’in Belgrad’ın meşhur Partizan’ı değil de, Avrupa’nın en kalitesiz liglerinden birine sahip Arnavutluk’un Partizani’sini elediğini hatırlamak lazım. Nitekim, Türkiye’deki kimi spor yazarları da bu hataya düşüp söz konusu iki takımı karıştırmakta ve Şiroki Brijeg’in “Partizan” gibi güçlü bir ekibi elediği yönünde yorumlar yapmaktadır.

Deplasman maçlarında siyah-sarı forma tercih eden Şiroki Brijeg, kendi evinde oynadığı maçlarda mavi-beyaz formayı tercih ediyor. Şiroki Brijeg’in maçlarını oynadığı Petsara Stadyumu’nun taraftar kapasitesi kasabanın nüfusuyla aynı: 8000! Maçlara çevre köylerden ve kimi zaman siyasi anlamı yüksek maçlarda çevre illerden de Hırvat taraftarlar geliyor, fakat yine de çoğu zaman Şiroki Brijeg boş tribünlere oynuyor. Petsara Stadyumu UEFA kriterlerini tamamlamış bir stadyum.

Maç gece oynanacak. Fakat Şiroki Brijeg Akdeniz iklimi etkisi altında bir bölgede bulunuyor. Maçgünü hava sıcaklığının 35-40 derece arasında olması bekleniyor. Geceleri Adriyatik’ten Bosna dağlarına esen Bora meltemi maç saatinde futbolculara nefes aldırabilir. Ekibimiz Beşiktaş büyük ihtimalle Şiroki Brijeg’e 45 dakika uzaklıktaki Mostar’da konaklayacaklar.

MAVİ-BEYAZ MAĞARA ADAMLARI
Şiroki Birijeg’in taraftar grubunun adı Şkripari. “Şkripine” Hırvatça’da mağara oyuğu anlamına geliyor. 1945 yılında Partizanların zaferinden sonra dağlarda saklanan Hırvat aşırı milliyetçilerine “mağara oyuğunda yaşayan” anlamına gelen “Şkripar” denilirmiş. “Şkripari” ise bunun çoğul biçimi. Şiroki Brijeg taraftarlarının bu ismi almasına pek de şaşmamak lazım. Şiroki Brijeg taraftarları aynı zamanda “Krijari” ismiyle de anılıyor.Krijari ise Hırvatça’da “Haçlılar” anlamına geliyor. Yukarıda da değindiğimiz gibi tamamı Katoliklerden oluşan ve Hırvat milliyetçilerinden sağlam maddi destek alan Şiroki Brijeg taraftarlarının siyasi bir taraftar topluluğu olduklarını söylemek mümkün. Şkripari, Bosna-Hersek ulusal takımını değil de,Hırvatistan ulusal takımını desteklemesiyle de biliniyor.Geçtiğimiz yaz Saraybosna’da oynanan Bosna Hersek – Hırvatistan dostluk karşılaşmasında Şkripari ve Bosna’daki birçok Bosnalı Hırvat Bosna-Hersek’i değil de, Hırvatistan’ı desteklemişti. Hatta, maç öncesi ve sonrasında Bosnalı Hırvat ve Boşnak taraftarlar arasında sokak kavgaları meydana gelmişti. Hemen hemen bütün Şiroki Brijeg taraftarlarının Dinamo Zagreb taraftarı olduklarını söylemek de mümkün. Şiroki Brijeg’de vücut bulan aşırı Hırvat milliyetçiliği kimi zaman Bosnalı Hırvatlar tarafından bile tepkiyle karşılanıyor. Bosnalı Hırvatlar tarafından bile kimi zaman antipatiyle karşılanan Şiroki Brijeg Bosnalı birçok futbolseverin nefretini kazanmış durumda. Bu nefretin nedeni ise kulübün siyasi niteliği ve başarının ardında yatan “para” faktörü.

BOŞNAKLAR BEŞİKTAŞ’I DESTEKLEMEYE HAZIR
Bazı Bosnalı Hırvatların geçtiğimiz ay EURO 2008’daki Hırvatistan-Türkiye maçından sonra kutlama yapmak isteyen Boşnaklara saldırmaya kalkışması birçok Bosnalı futbolsever tarafından unutulmuş değil. Boşnak futbolseverler otobüs ayarlanması durumunda maç için Şiroki Brijeg’e gidebileceklerini belirtiyorlar. Saraybosna’ya 3 saat, Mostar’a ise sadece 45 dakika mesafede olan Şiroki Brijeg’deki maç gece oynanacağı için kendi imkanlarıyla Şiroki Brijeg’e gitmek isteyen taraftarların geri dönüşlerinin çok zor olacağından taraftarların ulaşımını sağlamak için otobüs organizasyonu yapmak şart.

Ulaşım sorununun halledilmesi durumunda Şiroki Brijeg’deki maça Beşiktaş’ı desteklemek için seve seve gideceklerini belirten bazı Boşnak taraftarlar, bunun için Saraybosna takımları olan Zeljeznicar ve Sarajevo ile Mostar takımı olan Velez takımı ile bu takımların taraftar grupları olan Horde Zla, Maniatsi ve Red Army ile temasa geçilmesinin organizasyonu daha da kolaylaştrıcağını ve Beşiktaş’a ayrılan koltuklarda İstanbul’dan gelecek taraftarlardan geriye kalan kotanın Boşnak taraftarlar tarafından rahatça doldurabileceğini belirtiyorlar.

(Bu yazı farklı formatta http://www.ligtv.com.tr/LigTvComTrOzel.aspx?r=1&hid=42673 adresinde de yayınlanmıştır.)