Şubat 2006’da Saraybosna’ya
ilk geldiğimde karlı havanın soğukluğuna rağmen akşam vakti sokakların,
caddelerin Saraybosnalılarla dolu olduğunu, şehrin cıvıl cıvıl olduğunu görünce
şaşırmıştım. Bir ara gece yarısına doğru bir şeyler atıştırmak için yeniden
dışarı çıktığımda ise bir iki saat önce capcanlı olan Saraybosna sokaklarında
inler cinler top oynuyordu.
Daha sonraları gece hayatının Saraybosna’da belli
bir alanda değil, belli noktalarda devam ettiğini öğrendim. Yani, sokaklar
bomboş oluyor ama arada kalmış bir gece kulübü ya da bir binanın mahzenindeki
bir meyhane gayet de canlı bir “dernek”e ev sahipliği yapabiliyor.
Burası bir futbol bloğu
ve ben size burada Saraybosna’daki gece hayatını anlatacak değilim. Fakat
maçların Bosna-Hersek saatine göre tam da gece yarısında başladığı bir dünya
kupası bir anlamda bu kentin gece hayatının bir parçası oluyor. Bundan
mütevellit, konuya böyle bir başlangıç yaptığım.
Bir de anekdot aktarayım…
Sene 1986. Dünya Kupası
Meksika’da. Valdano’nun, Igor Belanov’un, Yaremçuk'un (sadece ismi aklımda kalmış), Butragenyo’nun (Butragueno diye
yazılıyormuş, şimdi google’dan baktım), Rummenige’nin oynadığı, Gary Lineker’in
gol kralı olduğu, Maradona’nın tanrının eliyle gol attığı turnuva… Meksika
Brezilya gibi Güney Yarıkürede de değil. Haziran’da oynanan maçlar cehennem
gibi bir güneşin altında oynanıyor. Ama biz, daha doğrusu büyüklerimiz, Türkiye’de
gece yarısında serin serin maçlarını izleyebiliyorlar. Bazı maçlar gece 01.00’de
başlıyor ve tabii anneniz öğretmense o saatte ayakta olmanız biraz “sıkar”.
Fakat gecenin bir yarısı sizi bir dürtüyor: “Dirim. Kalk Platini’nin maçı var…”
Homurdanarak gözlerinizi ovuştururken kritik uyarı geliyor: “Sus, ses çıkarma.
Anan duyarsa ikimizin de ağzına sıçar”. Babamın gönlü, Platini hastası olan
oğlunun maçı kaçırmasına müsaade etmemiş.
Dünya Kupası ve gece
yarısı maç izleme mefhumları, benim için birbirine uzak mefhumlar değildir.
Güney Kore-Japonya 2002 yüzünden uykumuzdan ayılmadan önce maç izlediğimizi de hatırlarım
ki gece yarısı maç izlemek kesinlikle tercihimdir.
Saraybosna’da üç yıl önce
açılan, aydınlar ve muhalif sanatçılar için önemli bir mekân olan Kriterion
sineması bir etkinlik düzenlemiş. Maçtan önce “Football Rebels” belgeselinin,
Yugoslavya’nın milli futbolcularından, savaş döneminde kentin üstüne bombalar
yağarken Saraybosna’da çocuklar için açtığı futbol okuluyla bilinen Predrag
Paşiç’le ilgili bölümünün gösterimi, sonrasında da Predrag Paşiç’le söyleşi
vardı. Etkinlikten sonra da sinemada naklen maç gösterimi…
Youtube'da belgeslin tamamının Bosnaca altyazılı, Fransızcası var:
https://www.youtube.com/watch?v=6Dk9DeYQHas
İngilizce tanıtım filmi (trailer) ise burada:
https://www.youtube.com/watch?v=iMznPmXI4JI
https://www.youtube.com/watch?v=6Dk9DeYQHas
İngilizce tanıtım filmi (trailer) ise burada:
https://www.youtube.com/watch?v=iMznPmXI4JI
Kesinlikle kaçırılmaması
gereken bir etkinlikti (kaçırılmadı)
Saraybosna’ya gitmiş
olanlar, ya da gidecek olanlar için yer tarifi yapayım. Kriterion Miljacka
kıyısında. “Dom Syndikata”nın (bilenler için: Düğünü yaptığım yer) yaklaşık 50
metre ilerisinde, nehrin diğer tarafındaki Yunanistan büyükelçiliğinin hemen
hemen karşısına denk düşen bir yerde. Geldiğinizde uğrayın. Bir bira için.
Belgesel filmi izlemek
keyifliydi. Daha da keyiflisi ise Paşiç’le belgesel sonrası yapılan söyleşiydi.
Söyleşi bittikten sonra
sinema yavaş yavaş dolmaya başladı. Kriterion maça hazırlığını yapmış. Maça
başlamadan bira ve bir kadeh rakı 2,5 KM (yaklaşık 4 TL). Üstelik Bosna-Hersek’in
her golünde içkiler tazeleniyor.
Maça başlamadan önce
karatahtada iddia tablosu hazırlanmış. Sanırım Marko kardeşimiz bira ödülünü almıştır. (1)
Benim tahminim 0-0’dı.
Kupada iddialı takımların ilk maçlarda kapalı bir futbol oynayacağını, Bosna’nın
da ilk maçı olduğu için temkinli oynayacağını düşünüyordum. Ben de temkinliydim.
Dört sene önce Türkiye-Bosna grup eleme maçından hemen önce NTV Spor’da Bağış
Erten ve Banu Yelkovan’ın sunduğu “Taraftarın Senle” programında maç sonucu
için 7-0 Bosna lehine yaptığım tahminden beri bu konularda biraz daha temkinli
olmayı öğrendim ve 0-0 gibi mütevazı bir tahmin yürüttüm.
Fakat bunu yazarken bile
etraftan tepki aldım. Boşnaklar değil mağlubiyetin, beraberliğin bile sözünün
edilmesini istemiyorlar. Saraybosna’da arabalar, havai fişekler, çatapatlar,
içkiler Bosna’nın galibiyetini kutlamak için hazırlanmış.
Kimileri “Bosna’nın
başarıya ihtiyacı var” diyorlar. Futboldaki başarının bu ülkenin makûs talihini
kıracağına inanıyorlar. Bosna ulusal takımını desteklemeyen Bosnalı Hırvatlarla
Bosnalı Sırpların Dünya Kupası’nda olası bir başarıda Bosna ulusal takımını
desteklemeye başlayacaklarına, Bosna’da farklı ulusal gruplar arasındaki
birliğin futboldaki başarı sayesinde oluşabileceğini düşünenler bile var. Ben
bu konuda karamsarım. Bunun nedenleri ile ilgili Karadağ Spor Akademisi’nin
çıkardığı Sportmont dergisinde yayınlanan yazımı bir iki güne kadar bu bloğa da
yüklerim.
Nitekim Predrag Paşiç de
bu meyanda düşünüyor. Bosna’da siyasi sorunlar halledilmeden, futboldaki
başarılar hiçbir işe yaramaz diyor, deneyimli futbolcu ve aydın, deneyimli Saraybosnalı
Predrag Paşiç.
Bir de not ilave edeyim:
Bosna’nın ilk onbiri neredeyse tamamıyla Bosnalı Müslüman (Boşnak) kökenli
futbolculardan oluşuyordu. Tek istisna Zvijezdan Misimoviç.
Maç başlıyor ve ikinci
dakikada Schalke 04’ün genç sol beki, Almanya Milli Takımı yerine Bosna’yı
tercih eden genç yıldız Kolasinac’ın kendi kalesine attığı talihsiz golle tıklım
tıklım dolu olan sinema salonu bir sessizliğe bürünüyor. Kasvetli havada sinema
salonunda sigara dumanları yükseliyor. Evet, burası Bosna ve sinema salonunda
bira ve sigara eşliğinde maç izliyoruz.
Fakat Bosna boyun eğmiyor.
Bayağı da iyi oynuyorlar. Yugoslav futbolunun inceliklerini kibar ofansif
faullerle, şık bilek hareketleriyle ve kısa, hızlı ve ayağa paslarla
gerçekleştirdikleri hücumlarla keyifli bir oyun sergiliyorlar. Ama gol
yolarında şanssızlar. Maç sonundaki istatistikler de bunu gösteriyor. Şut ve
kaleyi bulan şut sayıları Arjantin’den daha yüksek. Bir de top kayıpları çok.
Özellikle hücumda çok kritik topları kaybedebiliyorlar.
Maçın potansiyel
yıldızları ise sessizdi. Dzeko adama adama markajdan nefes alamadı. Messi’yi
ise kimi zaman üç oyuncu marke ediyordu. Bosna’nın bir başka genç yıldızı, 1992
yılında Berlin’de doğan halen Macaristan’ın Ferençvaroş takımında oynayan savunma
oyuncusu Srebrenik kökenli Muhammed Besiç maç boyunca Messi’ye göz kırptırmadı. (2) Hatta rivayet odur ki, maç bittikten sonraki sabah Besiç’i Messi’nin otel
odasının kapısında görmüşler.
İlk yarım saat güzel bir
oyun vardı. Ama sonra oyun biraz sıkıcı olmaya başladı. Devre arasında biraz
temiz hava almak için Miljacka kıyısına çıktım. Obala Bana Kulina Caddesi
bomboştu. Tek tük arabalar geçiyordu. Maç öncesi kalabalığından eser yoktu.
![]() |
Devre Arasında Obala Bana Kulina (Ban Kulin Sahili) ve Kriterion |
İkinci devre başladıktan
sonra, Messi yine Messiliğini yaptı ve Arjantin’in ikinci golünü 65. dakikada
attı. Ben, şahsen hala Bosna’dan umutluydum ama takımın üzerine bir mahmurluk,
bir yorgunluk çöktü. Son beş dakikada silkinir gibi oldular ve oyuna sonradan
giren emektar Vedad İbişeviç’in 85. dakikadaki golü umutları tavan yaptırdı.
Ama ikinci gol bir türlü gelmedi.
Maçtan sonra hayatta
görmediğim bir şey vardı: Gece 02.00’de Bosna’da trafik.
Fakat hedonist
duygularımızı bu geceki Nijerya maçına saklıyoruz…
(1) Uyarı için Emrah Öztekin'e teşekkürler. (2) Srebrenik’i Srebrenica’yla
karıştırmayın, Srebrenik Kuzey Bosna’da Tuzla yakınında bir kent.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder