Bir antropolog neden Bosna futbol kültürüne ilgi duyar? Cevabı burada.

For English: Click here


21 Haziran 2014 Cumartesi

SARAYBOSNA’DA GECENİN BİR YARISI MAÇ: BOSNA HERSEK - ARJANTİN

Şubat 2006’da Saraybosna’ya ilk geldiğimde karlı havanın soğukluğuna rağmen akşam vakti sokakların, caddelerin Saraybosnalılarla dolu olduğunu, şehrin cıvıl cıvıl olduğunu görünce şaşırmıştım. Bir ara gece yarısına doğru bir şeyler atıştırmak için yeniden dışarı çıktığımda ise bir iki saat önce capcanlı olan Saraybosna sokaklarında inler cinler top oynuyordu. 

Daha sonraları gece hayatının Saraybosna’da belli bir alanda değil, belli noktalarda devam ettiğini öğrendim. Yani, sokaklar bomboş oluyor ama arada kalmış bir gece kulübü ya da bir binanın mahzenindeki bir meyhane gayet de canlı bir “dernek”e ev sahipliği yapabiliyor.

Burası bir futbol bloğu ve ben size burada Saraybosna’daki gece hayatını anlatacak değilim. Fakat maçların Bosna-Hersek saatine göre tam da gece yarısında başladığı bir dünya kupası bir anlamda bu kentin gece hayatının bir parçası oluyor. Bundan mütevellit, konuya böyle bir başlangıç yaptığım.
Bir de anekdot aktarayım…

Sene 1986. Dünya Kupası Meksika’da. Valdano’nun, Igor Belanov’un, Yaremçuk'un (sadece ismi aklımda kalmış), Butragenyo’nun (Butragueno diye yazılıyormuş, şimdi google’dan baktım), Rummenige’nin oynadığı, Gary Lineker’in gol kralı olduğu, Maradona’nın tanrının eliyle gol attığı turnuva… Meksika Brezilya gibi Güney Yarıkürede de değil. Haziran’da oynanan maçlar cehennem gibi bir güneşin altında oynanıyor. Ama biz, daha doğrusu büyüklerimiz, Türkiye’de gece yarısında serin serin maçlarını izleyebiliyorlar. Bazı maçlar gece 01.00’de başlıyor ve tabii anneniz öğretmense o saatte ayakta olmanız biraz “sıkar”. Fakat gecenin bir yarısı sizi bir dürtüyor: “Dirim. Kalk Platini’nin maçı var…” Homurdanarak gözlerinizi ovuştururken kritik uyarı geliyor: “Sus, ses çıkarma. Anan duyarsa ikimizin de ağzına sıçar”. Babamın gönlü, Platini hastası olan oğlunun maçı kaçırmasına müsaade etmemiş.

Dünya Kupası ve gece yarısı maç izleme mefhumları, benim için birbirine uzak mefhumlar değildir. Güney Kore-Japonya 2002 yüzünden uykumuzdan ayılmadan önce maç izlediğimizi de hatırlarım ki gece yarısı maç izlemek kesinlikle tercihimdir.

Saraybosna’da üç yıl önce açılan, aydınlar ve muhalif sanatçılar için önemli bir mekân olan Kriterion sineması bir etkinlik düzenlemiş. Maçtan önce “Football Rebels” belgeselinin, Yugoslavya’nın milli futbolcularından, savaş döneminde kentin üstüne bombalar yağarken Saraybosna’da çocuklar için açtığı futbol okuluyla bilinen Predrag Paşiç’le ilgili bölümünün gösterimi, sonrasında da Predrag Paşiç’le söyleşi vardı. Etkinlikten sonra da sinemada naklen maç gösterimi…

Youtube'da belgeslin tamamının Bosnaca altyazılı, Fransızcası var:
https://www.youtube.com/watch?v=6Dk9DeYQHas

İngilizce tanıtım filmi (trailer) ise burada:
https://www.youtube.com/watch?v=iMznPmXI4JI

Kesinlikle kaçırılmaması gereken bir etkinlikti (kaçırılmadı)

Saraybosna’ya gitmiş olanlar, ya da gidecek olanlar için yer tarifi yapayım. Kriterion Miljacka kıyısında. “Dom Syndikata”nın (bilenler için: Düğünü yaptığım yer) yaklaşık 50 metre ilerisinde, nehrin diğer tarafındaki Yunanistan büyükelçiliğinin hemen hemen karşısına denk düşen bir yerde. Geldiğinizde uğrayın. Bir bira için.
Belgesel filmi izlemek keyifliydi. Daha da keyiflisi ise Paşiç’le belgesel sonrası yapılan söyleşiydi.
Söyleşi bittikten sonra sinema yavaş yavaş dolmaya başladı. Kriterion maça hazırlığını yapmış. Maça başlamadan bira ve bir kadeh rakı 2,5 KM (yaklaşık 4 TL). Üstelik Bosna-Hersek’in her golünde içkiler tazeleniyor.
Kriterion ve Kupa Bira Spesiyalitesi
Küçük Fıçı: 2 KM
Büyük Fıçı: 3 KM

Maçın ilk 15 dakikasında:
Pan (Bira) + Rakı: 2,5 KM
Tuborg + Rakı: 3,5

Millitakımın her golünde içecekler şirketten tazelenecektir.

Maça başlamadan önce karatahtada iddia tablosu hazırlanmış. Sanırım Marko kardeşimiz bira ödülünü almıştır. (1)

Benim tahminim 0-0’dı. Kupada iddialı takımların ilk maçlarda kapalı bir futbol oynayacağını, Bosna’nın da ilk maçı olduğu için temkinli oynayacağını düşünüyordum. Ben de temkinliydim. Dört sene önce Türkiye-Bosna grup eleme maçından hemen önce NTV Spor’da Bağış Erten ve Banu Yelkovan’ın sunduğu “Taraftarın Senle” programında maç sonucu için 7-0 Bosna lehine yaptığım tahminden beri bu konularda biraz daha temkinli olmayı öğrendim ve 0-0 gibi mütevazı bir tahmin yürüttüm.

Fakat bunu yazarken bile etraftan tepki aldım. Boşnaklar değil mağlubiyetin, beraberliğin bile sözünün edilmesini istemiyorlar. Saraybosna’da arabalar, havai fişekler, çatapatlar, içkiler Bosna’nın galibiyetini kutlamak için hazırlanmış.

Kimileri “Bosna’nın başarıya ihtiyacı var” diyorlar. Futboldaki başarının bu ülkenin makûs talihini kıracağına inanıyorlar. Bosna ulusal takımını desteklemeyen Bosnalı Hırvatlarla Bosnalı Sırpların Dünya Kupası’nda olası bir başarıda Bosna ulusal takımını desteklemeye başlayacaklarına, Bosna’da farklı ulusal gruplar arasındaki birliğin futboldaki başarı sayesinde oluşabileceğini düşünenler bile var. Ben bu konuda karamsarım. Bunun nedenleri ile ilgili Karadağ Spor Akademisi’nin çıkardığı Sportmont dergisinde yayınlanan yazımı bir iki güne kadar bu bloğa da yüklerim.

Nitekim Predrag Paşiç de bu meyanda düşünüyor. Bosna’da siyasi sorunlar halledilmeden, futboldaki başarılar hiçbir işe yaramaz diyor, deneyimli futbolcu ve aydın, deneyimli Saraybosnalı Predrag Paşiç.
Bir de not ilave edeyim: Bosna’nın ilk onbiri neredeyse tamamıyla Bosnalı Müslüman (Boşnak) kökenli futbolculardan oluşuyordu. Tek istisna Zvijezdan Misimoviç.

Maç başlıyor ve ikinci dakikada Schalke 04’ün genç sol beki, Almanya Milli Takımı yerine Bosna’yı tercih eden genç yıldız Kolasinac’ın kendi kalesine attığı talihsiz golle tıklım tıklım dolu olan sinema salonu bir sessizliğe bürünüyor. Kasvetli havada sinema salonunda sigara dumanları yükseliyor. Evet, burası Bosna ve sinema salonunda bira ve sigara eşliğinde maç izliyoruz.

Fakat Bosna boyun eğmiyor. Bayağı da iyi oynuyorlar. Yugoslav futbolunun inceliklerini kibar ofansif faullerle, şık bilek hareketleriyle ve kısa, hızlı ve ayağa paslarla gerçekleştirdikleri hücumlarla keyifli bir oyun sergiliyorlar. Ama gol yolarında şanssızlar. Maç sonundaki istatistikler de bunu gösteriyor. Şut ve kaleyi bulan şut sayıları Arjantin’den daha yüksek. Bir de top kayıpları çok. Özellikle hücumda çok kritik topları kaybedebiliyorlar.

Maçın potansiyel yıldızları ise sessizdi. Dzeko adama adama markajdan nefes alamadı. Messi’yi ise kimi zaman üç oyuncu marke ediyordu. Bosna’nın bir başka genç yıldızı, 1992 yılında Berlin’de doğan halen Macaristan’ın Ferençvaroş takımında oynayan savunma oyuncusu Srebrenik kökenli Muhammed Besiç maç boyunca Messi’ye göz kırptırmadı. (2) Hatta rivayet odur ki, maç bittikten sonraki sabah Besiç’i Messi’nin otel odasının kapısında görmüşler.

İlk yarım saat güzel bir oyun vardı. Ama sonra oyun biraz sıkıcı olmaya başladı. Devre arasında biraz temiz hava almak için Miljacka kıyısına çıktım. Obala Bana Kulina Caddesi bomboştu. Tek tük arabalar geçiyordu. Maç öncesi kalabalığından eser yoktu.
Devre Arasında Obala Bana Kulina (Ban Kulin Sahili) ve Kriterion

İkinci devre başladıktan sonra, Messi yine Messiliğini yaptı ve Arjantin’in ikinci golünü 65. dakikada attı. Ben, şahsen hala Bosna’dan umutluydum ama takımın üzerine bir mahmurluk, bir yorgunluk çöktü. Son beş dakikada silkinir gibi oldular ve oyuna sonradan giren emektar Vedad İbişeviç’in 85. dakikadaki golü umutları tavan yaptırdı. Ama ikinci gol bir türlü gelmedi.

Maçtan sonra hayatta görmediğim bir şey vardı: Gece 02.00’de Bosna’da trafik.

Fakat hedonist duygularımızı bu geceki Nijerya maçına saklıyoruz…

          (1)   Uyarı için Emrah Öztekin'e teşekkürler.   (2) Srebrenik’i Srebrenica’yla karıştırmayın, Srebrenik Kuzey Bosna’da Tuzla yakınında bir kent.


Hiç yorum yok: