Bir antropolog neden Bosna futbol kültürüne ilgi duyar? Cevabı burada.

For English: Click here


11 Ekim 2008 Cumartesi

"TÜRKİYE FORMASI GİYMEYİN" NE DEMEK?

Bir önceki yazımda Bosna-Hersek teknik direktörü Çiro'nun bu konuda 8 Ekim gübü Bosna'daki gazetelerde yer bulan demecine yer vermiştim. Bu yazıya atıfta bulunan birçok web sitesinin yorum kısmında ve bazı forumlarda konunun bazı kişilerce yanlış anlaşıldığını gördüm.

Çiro'nun bu talebi, "Türk düşmanlığı" olarak algılanamaz. Bilâkis, bu talep Çiro'nun Bosnalılar'ın "Türkiye" sevgisini ne kadar iyi bildiğini ve bunu onayladığını göstermektedir. Esprili bir dille "Türkiye forması giymeyin" diyen Çiro, "Evet, biz Bosnalılar Türkiye'yi çok seviyoruz, Türkiye'nin her zaferinden sonra soskaklara dökülüyoruz ama Cumartesi günü Türkler rakibimiz. Bari bu maçta kendi formalarımızı giyelim" anlamında esprili bir dille Bosnalı taraftarlardan en azından bir maç için "Türkiye" formasını giymeyin demek istiyor. Bizim kültürümüzde de buna benzer ifadeler espriler olur hep. Örneğin maça gitmek isteyen damadını kızına karşı savunan kayınpedere kız çıkışır: "Sen kimin tarafındasın!". Bu gelinin babasını veya eşini sevmediği anlamına mı gelir?

Fakat milliyetçi bağnazlık böyle birşey. Espriyi anlama, zeka gerektiren bir şeydir ve her türlü bağnazlık düşünmeyi ve zekiliği engeller. Ne yazık ki böylesine esprili bir açıklama bu şekilde yansımasını buluyorsa buna karşı yapabilecek fazla birşey yok. "Bosnalı kardeşlerimiz" diyoruz sürekli olarak ve Bosna'nın birliği için bu derece etkili olan bir kişi için "Zaten Hırvat kökenliymiş, tabii ki sevmez Türkleri" gibi saçma yorumlarda bulunuyoruz. Eğer gerçekten de Bosnalıları kardeşimiz olarak görüyorsak, onların çok kültürlü yaısına ve birliğine saygı göstermemiz ve bu yapıya varlığıyla destek veren Çiro'ya da desteğimizi sunmamız gerekir.

"Türkiye forması giymeyin" haberini başka yönlere çekerek bu tarzda yorumlarla açıklamayı tamamen çarpıtan yorumları kınadığımı belirtirim.

10 Ekim 2008 Cuma

TÜRKİYE’Yİ SÜRPRİZ BEKLİYOR

Futbolseverler Ali Sami Yen’de oynanan son Türkiye-Bosna maçını hatırlayacaklardır: Aslında hiç de gol atma isteğinde olmayan, ama ele güne karşı “oynuyormuş” izlenimi vermeye çalışan bir Bosna ve Bosna’yı fazla üzmeden 1-0 galibiyetle yetinen Türkiye. Macar gazeteleri maçtan sonra şöyle başlık atmışlardı: “EBEDİ KARDEŞLİK”. Gayet manidar olan bu manşet, çoğu futbolseverin pek de sempatiyle yaklaşmadığı “İskandinav kardeşliği”ne benzer bir duruma vurgu yapıyordu.

Skor hem Boşnaklar, hem de Türkler için olabilecek en iyi skordu. Türkiye 3 puan alarak 2008 Avrupa Kupası’na gitmeye hak kazanmıştı. Boşnaklar da “1-0” gibi makul bir skorla yenilmişlerdi. Saraybosna’da konuştuğum Boşnakların hepsi de skordan memnundu. Öyle ya, Türkiye’nin yoluna engel olmamışlardı, hem zaten Türkiye’de alınan 1-0’lık bir yenilgi kaldırılabilir bir şeydi.

Hayatın bir cilvesi: 2010 Dünya Kupası için Bosna’yla yine aynı gruba düştük ve ilk maç Türkiye’de oynanacak. Fakat, acaba bu maçta da Boşnaklar yine “oynarmış” gibi mi yapacaklar?

SORUNLAR YUMAĞI: BOSNA-HERSEK ULUSAL TAKIMI
Yugoslav futbol ekolünün önemli ülkelerinden olan Bosna-Hersek, savaştan bu yana bir türlü istediği atılımı gerçekleştiremedi. Bunun bilinen en önemli nedeni 1995’teki barış anlaşmasından bu yana, daha önce birbiriyle savaşan taraflar arasındaki ilişkilerin hala normalleşememesi. Bunun yansıması futbolda da görülüyor. Bosna ligi Sırp, Boşnak ve Hırvat takımlar arasında bölünmüş durumda. Dengeler o kadar hassas ki, her nasılsa bir sene bir Sırp takımın, diğer sene Hırvat takımın, bir sonraki sene de Boşnak bir takımın şampiyon olduğu, yazılı olmayan bir “rotasyon” sistemi var. Entegrasyonun sağlanamaması sadece Bosna liginin kalitesini düşürmüyor aynı zamanda ulusal takımı da etkiliyor.

Fakat, bundan daha önemli bir sorun da var ki, o da yolsuzluk. Bosna yolsuzlukların gündelik hayatın parçası haline geldiği bir ülke ve N/FSBiH (Nogometni/Fudbalski Savez Bosne i Hercegovine – Bosna Hersek Futbol Birliği, taraftarlar kısaca “Savez” diyorlar.) yolsuzlukların en yoğun yaşandığı kurum olarak biliniyor. Bu durum sık sık futbolseverler tarafından protesto ediliyor. Hatta diyebiliriz ki, Savez’e karşı Saraybosna sokaklarında yapılan gösteriler ülkenin en muhalif hareketi olarak bile görülebiliyor. Savez aleyhine duvar yazılarını Bosna’nın her yerinde görebilirsiniz. Bosnalı taraftarlar her ulusal maçta yaptıkları protesto gösterileriyle oyununu durdurmalarıyla da ün yaptılar.

Savez’in içinde bulunduğu bu durum sadece Bosnalı futbolseverleri etkilemiyor. Aynı zamanda Bosnalı futbolcular için de ulusal takımda oynamak cazip değil. Avrupa liglerinde top koşturan birçok Bosnalı futbolcu ulusal takımı boykot ediyor. Bunun gerekçesi de Savez yöneticilerinin ulusal takımda oynayan futbolculardan rüşvet istemeleri. 2008 Avrupa Kupası eleme maçlarına fırtına gibi başlayan Bosna-Hersek ulusal takımı bu performansını devam ettirememiş ve grup maçlarında ardı ardına dramatik mağlubiyetler almıştı. En önemli oyuncularından yoksun Bosna’nın deplasmanda Norveç galibiyeti ve kendi evinde Türkiye’yi yenmeleri dışında kayda değer bir başarıları olamadı.

Fakat geçtiğimiz Temmuz ayında birden taşlar yerinden oynadı ve Bosna-Hersek ulusal futbol takımına bir hareketlilik geldi.

ÖNCE TEKNİK DİREKTÖRÜN KELLESİ!

Bu başarısız gidişin faturası ise bizim de yakından tanıdığımız 1987-1990 yılları arasında Adanademirspor’un, 1998-99 sezonunda da Adanaspor’un teknik direktörlüğünü yapmış olan Fuat Muzuroviç’e kesildi. Geçici bir dönem Muzuroviç’in yerine futbol oynadığı dönemlerde Barcelona, Deportivo, Vitoria gibi takımlarda oynamış ve futbolculuk kariyeri parlak olan, yalnız teknik direktörlük tecrübesi olmayan henüz 41 yaşındaki Meho Kodro getirilmişti. Kodro’nun da Savez’le yaşadığı bir sorun sonrasında bileti kesildi ve 10 Temmuz’da Saraybosna yeni bir haberle sarsıldı: Bosna-Hersek ulusal takımını 2010 Dünya Kupası elemeleri için “Çiro” yani Miroslav Blazeviç çalıştıracak!

KİM BU ÇİRO?
Lakabı Çiro olan Blazeviç futboldaki “dedeler” ekolünün bir temsilcisi: 73 yaşında. Çiro çok parlak bir futbolcu olamadığını, bundan dolayı teknik adamlık kariyerine erken başladığını sürekli söylüyor. Daha 33 yaşındayken İsviçre’nin FC Vevey takımında başladığı teknik direktörlük karıyerine daha sonra Sion ve Lausanne’da devam etmiş. En sonunda İsviçre ulusal takımında antrenörlük seviyesine kadar yükselmiş.

Memleketi Yugoslavya’ya geri dönen Çiro Dinamo Zagreb’deki üçüncü sezonunda takımına 24 seneden sonra ilk şampiyonluğu tattırarak kahraman olmuş. Yugoslavya’da yavaş yavaş belirmeye başlayan siyasi karışıklı Çiro’nun kariyerini de etkilemiş. Yugoslavya’da ve Avrupa’da PAOK, Grasshoper, Priştina, Nantes gibi farklı farklı takımları çalıştırmış. Fransa’daki yıllarında şike olaylarına karışması Çiro’nun da kariyerinin sonunu getirmiş.

Bu dönemde siyasilerle düşüp kalkmaya başlayan Çiro Hırvat aşırı milliyetçi lider Tujman’ın yanında yer almış ve büyük şefin de destek verdiği Dinamo Zagreb’in hem teknik direktörlüğüne hem de başkanlığına getirilmiş. 1993’te şampiyonluk, 1994’te Hırvatistan Kupası’nı kazanarak rüştünü yeniden ispatlayan Çiro hemen ertesinde Hırvatistan ulusal takımının başına getirilmiş.

HIRVATİSTAN’I DÜNYA ÜÇÜNCÜSÜ YAPAN TEKNİK DİREKTÖR
Çiro’nun Hırvatistan’ı, Hırvatistan futbol tarihinin en başarılı takımıdır. Eleme grubunu İtalya’nın önünde liderlikle tamamlayan Hırvatistan İngiltere’deki EURO 96’da önemli başarılara imza atmıştı. Fakat, asıl sansasyonel başarı iki sene sonra, Fransa’daki Dünya Kupası’nda geldi: Futbolseverlerin sempatisini toplayan kırmızı-beyaz damalı ilginç formalarıyla dikkati çeken Hırvatlar dünya üçüncüsü oldular. Bu başarı Çiro için şans getirmedi. Önce İran ulusal takımı, sonra yeniden Dinamo Zagreb… Sansasyonların adamı Çiro bu sefer Dinamo Zagreb’in ezeli rakibi Hajduk Split’e giderek hem Dinamo, hem de Hajduk taraftarlarıyla papaz oldu. Avrupa kupalarında Macaristan’ın Debrecen ekibine toplamda 8-0’lık bir skorla yenilen Hajduk, evine teknik direktörsüz dönmüştü. Çiro farklı takımları kısa dönemlerle çalıştırırken birden ilginç bir teklif aldı. Bir dönem Osmanlı’ya da eyalet başkentliği yapmış Bosna’nın Travnik kentinde doğan Bosnalı Hırvat asıllı Çiro’yu memleketi geri çağırıyordu: “Gel ve Bosna’nın başına geç!” Tam da kariyerinin sonuna yaklaşmışken memleketinden gelen bu teklif, Çiro için çok cazipti.

FUTBOLCULARLA BARIŞ, BOSNA’YLA BARIŞ
Çiro’nun ulusal takıma gelir gelmez yaptığı ilk iş takıma küs olan Avrupa’da oynayan futbolcuların gönlünü almak oldu. Yeni teknik direktör takıma ayrı bir hava getirdi ve Estonya karşısında alınan 7-0’lık galibiyet sadece futbolcuları değil, Bosna ulusal takımından umutlarını kesen Bosnalıları da aşka getirdi. Ulusal takımın başına futbolseverler tarafından bilinen, parlak bir kariyeri olan birisinin getirilmesi Bosnalı futbolseverlerin ulusal takımla daha da ilgili olmasını doğurdu.
Daha da ötesi, Çiro’nun Bosnalı Hırvat olması ülkede 13 yıldır sağlanamamış entegrasyonu da sağlama potansiyeline sahip. Örneğin, geçtiğimiz yaz Bosna’da oynanan Bosna-Hırvatistan maçında Hırvat taraftarların çoğunluğu Bosnalı Hırvatlardı. Üstelik, bu taraftarların önemli bir kısmı Çiro’nun da memleketi olan Travnik’ten gelmişlerdi. Bu değişiklikle sadece Bosnalı Hırvatların değil, oluşan birlik ve beraberlik havasıyla Bosnalı Sırplar’ın da Bosna ulusal takımına daha sempatik yaklaşması bekleniyor.

3-5-2’NİN YILMAZ SAVUNUCUSU
Gelelim Çiro’nun taktiğine… Aslında Türk futbolu için yabancısı olmadığımız Yugoslav ekolünün tipik bir portresini çiziyor Çiro: Çalıştırdığı tüm takımlar gibi Bosna-Hersek de topa orta sahada basıp, teknik becerileriyle ayakta tutmaya çalışıyor. Kaptırırlarsa Yugoslav faulüyle rakibi durduruyorlar. Top ayaklarındayken rakibi üstlerine çekmeye çalışıyorlar ve bunu becerdikleri takdirde topu hızlı kanat adamlarına açıp gol yollarına gidiyorlar.

İŞTE KADRO

Bosna-Hersek Ulusal takımının Türkiye karşısında şu onbirle çıkması bekleniyor:
Kaleci:
Kenan Hasagiç (İstanbul BB)
Defans:
Emir Spahiç (Lokomotif Moskova)
Saşa Papats (Glasgow Rangers)
Cemal Berberoviç (Litex),
Orta saha:
Elvir Rahimiç (CSKA Moskova)
Zvjezdan Misimoviç (Wolfsburg, Njemačka),
Senijad Ibriçiç (Hajduk Split)
Miralem Pjaniç (Lion)
Samir Muratoviç (Sturm Graz).
Forvet:
Zlatan Muslimoviç (PAOK)
Edin Ceko (Wolfsburg)
Yedekler:
Goran Brašnić (Inter Zagreb)
Safet Nadarević (Eskişehirspor)
Ivan Radeljiç (Energie Kotbus)
Adnan Mravats (Materzburg)

Dario Damjanoviç (Luch Energija)
Sejad Salihoviç (Hoffenheim)

Mladen Bartoloviç (Hajduk Split) Vedad İbişeviç (Hoffenheim)
Admir Vladaviç (Žilina Bratislava)

“İYİ GÜNÜMÜZDE OLURSAK KARŞIMIZDA KİMSE DURAMAZ!”

Çiro, 7 Ekim günü Saraybosna’da gazetecilere verdiği demeçte “İyi günümüzde olursak, karşımızda kimse duramaz” şeklinde konuştu. Geçtiğimiz haftalarda farklı liglerde oynayan futbolcularını bizzat kendisi gidip izleyen Çiro, bu izlenimleri neticesinde futbolcularının çoğunun formda olduğunu ve bundan dolayı memnunluğunu belirtiyor.

Futbolculardan özellikle Misimoviç ve Muslimoviç’in formlarının zirvesinde olduğunu söyleyen Çiro sakatlıklardan çekiniyor. Sağ arka adalesinde çekme olan Wolfsburg’un yıldız oyuncusu Muslimoviç’in oynayıp oynayamayacağı maç gününde belli olacak.

BOSNA’NIN EJDERHASI: SPAHİÇ

Bosna ulusal takım tarihinde şimdiye kadar görülmemiş bir şekilde takım içinde aile havasının olduğunu vurgulayan Çiro forvet hattının formunun doruğunda olduğunu, tek sorunun defansta olduğunu, bu açığın ise Kaptan Spahiç tarafından kapatılacağına inandığını söylüyor. Kaptan Spahiç’in de ufak tefek sakatlıklarının bulunduğunu fakat bu sakatlıkların İstanbul’da oynamasına engel olamayacağını belirten Çiro, Spahiç’in “Bosna’nın Ejderhası” olduğunu söylüyor. Bilindiği gibi “Bosna’nın Ejderhası” (Zmaj od Bosne) 1831 yılında Osmanlılara karşı ayaklanan Gradaşçeviç Bey’in takma ismidir.

BOSNALI TARAFTARLAR DA GELİYOR
Bosna Hersek Futbol Federasyonu’nun açıklamalarına göre şu ana kadar Türkiye Futbol Federasyonu’nun Bosna için ayırdığı 1600 biletin 400 kadarı satılmış durumda. Gelen taraftarların büyük çoğunluğu küçük bir kaçamak yapıp hem İstanbul’da Sonbahar’ın keyfini çıkarmak, hem de Bosna’nın maçını izlemek gayesindeler. Örneğin Bosna’nın kuzeyindeki Tuzla’da yaşayan Azra ve Emir Bektaşagiç çifti bu fırsatı evliliklerinin onbirinci yılında ikinci bir balayı fırsatı olarak kullanacaklarını belirtiyorlar. Bosna’daki savaş sırasında Londra’da mülteci olduğu yıllarda Türklerle birlikte yaşadığını anlatan Azra, Türklerin kalbinde her zaman önemli bir yeri olduğunu. Büyük oğlunun Türkçe öğrendiğini ve bu duygularının tüm Boşnaklar için geçerli olduğunu belirtiyor ve ekliyor: “Ama sizi yenmeye geliyoruz”. Futbola ilgili duymayan Bosnalıların bile bu maçı merakla beklediklerini ifade eden Azra “Türkiye maçı bizim için kardeşler arasında bir maç olacak. Kim kazanırsa kazansın üzülmeyeceğiz. Ama herkes erkek kardeşini yenmeyi ister” diyerek maçın atmosferini özetliyor. Azra ve Emir çifti Bosna’nın savaştan bu yana hala sıkıntılı bir dönem geçirdiğini, bu ve buna benzer başarılara ihtiyaç duyduklarını, maçta alınacak zafere Bosna’nın daha çok ihtiyaç duyduklarını belirtiyorlar.


ÇİRO’NUN BOSNALI TARAFTARLARDAN RİCASI: “TÜRKİYE FORMASI GİYMEYİN!”
Bosna stadyumlarında Türk takımlarının formalarını ve atkılarını sıklıkla görebilirsiniz. Taraftarlar destekledikleri takımın rengine göre Türkiye’deki bir takımın kaşkolunu, formasını giymeyi çok severler. Geçtiğimiz yaz Sarajevo taraftarı bir futbolseverde “BOLUSPOR” kaşkolu bile görmüştüm. Bosnalılar aynı zamanda Türkiye’nin ve UEFA’da başarı klazanan Türk takımlarının zaferlerini kutlamayı da huy edinmişler. Türkiye’nin her önemli zaferi sonrası Saraybosna’nın merkez mahallesi “Başçarşı” adeta Taksim’i andırıyor. Ulusal maçlarda da ay-yıldızlı forma ve kaşkollarla maçlara gitmeyi huy edinen Bosnalı taraftarları Çiro uyarıyor. “Türkiye’yle maç yapıyoruz, Bosna’nın renkleriyle bizi destekleyin.”


BOSNALI TARAFTARLAR: TÜRKLERİ ÖNCE ŞAŞIRTACAĞIZ, SONRA YENECEĞİZ
Bosna ulusal takımının ateşli taraftar grubundan yaklaşık 50 kişilik bir grup da maçı izlemek için İstanbul’a gelecekler. İstanbul’daki maçın onlar için önemli olduğunu, ikinci vatanlarına gelmiş gibi kendilerini hissediceklerini belirten taraftarlar “Türkiye bizim ikinci evimiz. Dolayısıyla Türkiye-Bosna maçı iki kardeş arasında oynanan bir maç olacak. Ama biz kazanacağız!” diyerek durumu özetliyorlar.