Bir antropolog neden Bosna futbol kültürüne ilgi duyar? Cevabı burada.

For English: Click here


16 Kasım 2007 Cuma

SARAJEVO - SLAVIJA



Stadyum: Koşevo - Sarajevo

Tarih: 25 Şubat 2006 / Cumartesi - 13:30

“Sjever’e git. Taraftarlar stadyumun Istok (doğu) ve Sjever (kuzey) bölümündedir. Ama sıkı taraftarlar Sjever’dedir” diye tavsiyede bulundu Ljubicica Hostel’in resepsiyonisti Sanjin. Dün akşam götürdüğü bardan sonra bu konularda ona güvenmem gerektiğini anlamıştım. Başçarşı’daki bir börekçide kahvaltı yapıp stadyuma doğru Mula Mustafa Başeskiye Caddesi boyunca etrafa baka baka yürümeye başladım. Nitekim, gittiğim birçok kentte çoğu zaman turistik gezi yapma fırsatım olmaz. Bir yerden bir diğer yere koştururken gördüklerimdir yanıma kâr kalan. Saraybosna’da ilk dikkat çeken şey ise mermilerle delik deşik edilmiş binalar. Mermileri değil de, binaları görmeye çalışıyorum. 12 sene sonra hayatı yaşamaya, hayata asılmaya çalışan Saraybosnalıları görmek istiyorum. Fakat Saraybosna’da zor.

Nitekim bir on dakikalık yürüyüşten sonra top ateşiyle 63 Saraybosnalının katledildiği pazaryerinin oradan geçtim. İçimde hafif bir burkulma. Mula Mustafa Başeskiye üzerindeki 3 katlı Türk Kültür Merkezi’nin güzel ve modern binası ise beni şaşırttı. Gerçekten beklemezdim bizimkilerden böyle bir şey. Elimdeki kent planına bakarak caddeyi düz takip ediyorum ve bir bulvara çıkıyorum: Mareşal Tito Bulvarı. Bulvarın hemen girişinde “Vyeçna Vatra”, yani “sonsuz ateş” anlamına gelen Partizan anıtı var. Bu ateşin başında soğuk kış gecelerinde ellerine ısıtan çingene çocukları hiç eksik olmaz. Tito Bulvarı’nı takip ettikten sonra sağa doğru “Koşevo Caddesi”ne çıkmadan az önce bir ilan panosunda “Vyeçna” olmayan başka bir “vatra” görüyorum: “Anadolska Vatra”. Bizim “Anadolu Ateşi”nin gösterisi varmış Saraybosna’da bu akşam. Gitmeyi geçiriyorum aklımdan. Ama sonra öğreniyorum ki biletler geçen hafta tükenmiş bile.

Koşevo Caddesi’ne çıkınca artık sadece taraftarları takip ediyorum. Stadyuma yaklaşırken bir mezarlığın yanından geçiyorum. Eskiden burası antrenman sahasıymış. Top menzili dışında olduğu için savaş sırasında Saraybosnalılar şehitlerini buraya gömmüşler. Sırp, Hırvat, Boşnak Saraybosnalılar koyun koyuna bu mezarlıkta. Az eğimli bir bayıra karşı yaklaşık 15 dakikalık yürüyüşten sonra prefabrik bilet gişesinden biletimi alıyorum. Sjever, yani kuzeydeki kale arkası bileti 3 KM (Konvertible Marka – Bosna para birimi, 1 Euro= 1,95 KM). Biletçinin yanı başında seyyar “çevapçiçi”ler var. Yani kebapçılar. Bosna’nın “Çevap”ı bizim İnegöl köftesi. Ben yemiyorum tabii ki. Hijyenik takıntılarımdan dolayı değil. Börekçide diğer leziz börek çeşitlerini de denemek için midemde yer kalsın istiyorum.

Kale arkası tribününe giriyorum. Taraftarlarla bir yerden bağlantı yakalamak için fazla uğraşmama gerek kalmıyor. Boynunda ay-yıldızlı bir kaşkol olan bir delikanlıya rastlıyorum. Ama ne ki, sadece Boşnakça biliyor. Yardıma etraftan İngilizce ve hatta biraz Türkçe bilen çocuklar koşuyor. Beni liderlerine götürüyorlar. Ön dişleri hafifçe dökük, yüzünde bir iki façası olan ama sevimli bir adamla tanışıyorum. Çocuklardan biri takma ismi “Mai” olan taraftar liderine benim bir antropolog olduğumu ve Sarajevo taraftarları hakkında bir araştırma yapmaya geldiğimi söylüyor. Doğal olarak Mai’nin pek de umurunda olmuyor. “Nereli?” diye soruyor; “Turska” yanıtını alınca birden tavrı değişiyor Mai’nin. Ders 1: Antropolog olduğunu söylemeden önce memleketini söyle.

Sarajevo’nun kale arkasındaki taraftar grubu “Horda Zla” (şeytanlar ordusu) 1987 yılında kurulmuş. Savaş sırasındaki liderleri Horda Zla’dan cepheye asker devşirmiş. Savaş sonrası ise takma isimleri Dzilda ve Tselo olan liderler mafya babası olmuşlar. Savaş sırasında Saraybosnalıların takdirini toplayan “fanatikler” ise savaş sonrası eski konumlarına geri dönmüşler. Yani Saraybosna’da futbol taraftarları hâlâ çapulcu sürüsü olarak algılanıyor. Bosna’daki futbol taraftarları hakkında Four Four Two’da çıkan yazımı bloğa daha önce eklemiştim. Dilerseniz arşivden bakabilirsiniz.

Miki sıkı taraftar. İki sene önceki Beşiktaş – Sarajevo maçı için İstanbul’a gelmiş. Odasında kocaman bir Türk bayrağı asılı dururmuş. Olaylı Sırbistan – Bosna maçının aktörlerinden. Sarajevo – Slavija maçından sonra Skenderiya Spor Kompleksinde bir de basketbol maçı var. Buradan oraya akacaklarmış. Beni de davet ettiler. Benim işim bu zaten.

Maç çok sıkıcı geçiyor ve 1-1 sona eriyor. Halbûki, Sarajevo ligin lideri, Slavija da şampiyonlukları ve kupaları olan bir takım. Maç çıkışında Horda Zla ile beraber kent merkezindeki Skenderija Spor Kompleksi’ne gidiyoruz. Basketbol maçı Horda Zla üyeleri için beleş. Arada ben de kaynıyorum. Saraybosna’nın meşhur basketbol takımı KK Bosna Partizan’la oynayacak. Basketbolla pek ilgili değilimdir. Detayları bilmiyorum ama eski Yugoslav ülkeleri bir araya gelip basketbolda bir lig oluşturmuşlar. Tabii ki Partizan maçı Sarajevo – Slavija maçından daha çok ilgi çekiyor. Salon tıklım tıklım dolu. Horda Zla liderlerinden Senad bana “buraya otur, yerini kaybetme” deyip, ön sıralardan güzelce bir yer ayarlıyor bana. Maç oldukça çekişmeli geçiyor ve KK Bosna’nın zaferiyle sonuçlanıyor. Bu arada dikkatimi tribünlerdeki Türk bayrakları çekiyor. Bosnalılar Sırplarla falan maç yaptıkları zaman çokça kullanırlarmış Türk bayrağını.

Maçtan sonra iki Horda Zla üyesiyle eskiden kervansaray olan Kolobara kahvehanesinde Boşnak kahvesi içip bolca muhabbet ediyoruz.

Slavija-Sarajevo maçı kısa videoları için:
http://www.youtube.com/watch?v=z-e0_4oTFAw
http://www.youtube.com/watch?v=Kq4LTr3-xVk

KK Bosna - Partizan maçından bir enstante:
http://www.youtube.com/watch?v=Kq4LTr3-xVk



10 Kasım 2007 Cumartesi

BOSNA’DA İŞLER KARIŞIK

(Four Four Two Türkiye baskısının Haziran 2007 sayısında yayınlanmıştır)

24 Mart akşamı kent merkezinde bir Türk lokantasında Yunanistan–Türkiye maçını izlemek için hazırlıklarımı yaparken bir yandan da göz ucuyla Oslo’da oynanan Norveç–BiH (Bosna-Hersek) maçını izliyordum. Maç henüz başlamışken ateşli Bosnalı taraftarlar birdenbire onlarca meşaleyi yakıp ortalığı dumana boğdular. Arada bir meşaleleri yakıp sahaya atarak oyunu durdurmak Balkanlar’da gelenektir. Sahaya sürekli atılan meşaleler yüzünden tamı tamına otuz beş dakikalık bir duraklamanın antropolojik gözlemlerle açıklanamayacak başka türlü nedenleri vardı. Tribünlere baktığımda “NFSBIH=MAFIA” pankartı dikkatimi çekti. Bosnalı taraftarların hareketi NFSBiH’i (Nogometni/Fudbalski Savez Bosne i Hercegovine – Bosna-Hersek Futbol Birliği) protesto etmeye yönelikti.

Haftalık “Dani” dergisi yazarlarından Boro Kontić enerji, tekel ve telekomünikasyon sektöründen sonra BiH’te paranın döndüğü alanlardan birisinin “futbol” olduğunu söylüyor. Dolayısıyla, BiH’in en önemli siyasi yapılarından biri NFSBiH. Genelde Bosnalı futbol taraftarları NFSBiH başkanlarına ve yönetimlerine çok da sempatik bakmazlar. Oslo’daki olaylara kadar uzanan taraftar-NFSBiH ilişkilerine değinmeden önce BiH’te futbolun kurumsal gelişimine kısaca bakmakta fayda var.

Futbolseverler hatırlayacaktır; futbolcuların çoğunun yurtdışına gittiği kuşatma yıllarında Saraybosna’da kalan futbolcularla UNPROFOR arasında Mart 1994’te oynanan ve Saraybosna karmasının 4-0 galip geldiği maç herkesin ilgisini çekmişti. 1995 yılında imzalanan Dayton Anlaşması ile birlikte BiH’in yeniden yapılanması sürecinde NFSBiH ilk kurulan kurumlardan birisiydi. Fakat, NFSBiH’in UEFA ve FIFA tarafından tanınması ancak RS takımlarının da BiH futbol ligine katılmasıyla 2002 yılında gerçekleşmiştir. Bu takımlar daha önce Sırbistan-Karadağ liglerinde yer almaktaydı. NFSBiH Bosna futbolunda entegrasyonu sağlamış olsa da günümüzde Bosna-Hersek futbol liginde özellikle taraftarlar arasında ayrılıklar göze çarpmakta. Elbette ki bunun nedenlerinden birisi etnik farklılıklar. Onaltı takımdan oluşan BiH Premier Ligi’nde beş takım RS’nden geliyor. BiH Federasyonu’ndaki takımlardan dördü Hırvat, yedisi ise Boşnak takımları olarak biliniyor. Etnik kökene bağlı olarak ortaya çıkan bu ayrım özellikle daha önce Saraybosna’nın köyü olan bugün ise RS sınırları içerisindeki tanımıyla ismi Istoćniy Sarajevo (Doğu Saraybosna) olarak bilinen Lukavica ‘nın takımı Slavija ile Saraybosna’nın takımları arasında oynanan maçlarda ortaya çıkıyor. Taraftar sayısı kısıtlı olan Slavija’nın Saraybosna’da oynanan maçlarında olay çıkmasa da, en az bin taraftarla Lukavica’daki maçlara çıkarma yapan Saraybosna takımları Željezničar (Okunuşu: Jeljezniçar – taraftarlar arasında “Željo” olarak bilinir) ve Sarajevo’nun Slavija ile oynadığı maçlarda ise mutlaka olaylar çıkıyor. BiH futbol liginde etnik kökene bağlı olarak varolan en dramatik ayrım ise Mostar’da yaşanıyor. Bosnalı hip-hop grubu Dubioza Kolektiv’in de ifadesiyle Berlin duvarının bile yıkıldığı Avrupa’da, zümrüt yeşili rengiyle akan Neretva ırmağı tarafından doğu (Boşnak) ve batı (Hırvat) olarak bölünmüş tek kenti olan Mostar’ın iki takımı Zrinjski ve Velež arasındaki rekabetin temel kaynağı etnik bölünme. Velež’in taraftar grubu Red Army’nin üyeleri Adnan, Denis ve Arnis ile yaptığım görüşmede her üçü de Hırvat kimliğiyle ön plana çıkan Zrinjski takımının karşısında Velež’in “Müslüman” (ya da Boşnak) kimliğiyle tanınması çabasına başta Red Army olmak üzere Velež taraftarlarının karşı çıktığına dikkat çekiyor. Takımların “etnik” kimliklerle tanınmasına karşı mücadelenin özellikle “Boşnak” (ya da Müslüman) olarak bilinen takımlarının taraftarları tarafından yürütüldüğünü belirtmek gerekiyor. Zaten, Boşnak olarak bilinen takımların “Boşnak” kimliğini belirten özel ibarelere rastlamamız pek de mümkün değil. BiH liginde RS’ten gelen takımlar Sırp takımları olarak biliniyor, flamalarında Hırvat damalı ulusal amblemi olan ve çoğu “Hırvat Spor Kulübü” olarak tanımlanan Hırvat takımları dışında geriye kalan takımlar “Boşnak” olarak biliniyor. Bu arada Hırvat takımlarının maddi olarak güçlü olduklarını, Sırp olarak bilinen takımların Sırbistan’da kadroya giremeyen futbolcuları kiralık oynatmak için getirmekte zorlanmadıkları biliniyor.

Bosna futbolundaki tek ayrımın etnik temelli olduğu gibi bir düşünce yanıltıcıdır. Türkiye’deki Bizans-Anti-Bizans benzeri bir husumet BiH’te de yaşanıyor. Bosna liginde oligarşik bir yapılanmadan bahsedemesek de, kentler arasında, daha doğrusu Saraybosna ve diğer kentler arasında önemli bir husumetin varlığından bahsedebiliriz. Saraybosnalılar, başkent dışında kalan Bosna’yı Palanka (Taşra) tanımıyla aşağılarken, taşrada yaşayan Bosnalılar ise gelişmiş Saraybosna’ya karşı pek de dostça duygular beslemiyorlar. Bu durum futbola da yansıyor. Özellikle Zenica’nın takımı Čelik ile Saraybosna takımları arasında oynanan maçlarda ölümle bile sonuçlanan kanlı çatışmalar çıkabiliyor. Hem Željo’nun hem de Čelik’in “Boşnak” olarak bilinen futbol takımları olduğunu da belirtmek gerekiyor. Mostar-Saraybosna ayrımı ise daha farklı bir karaktere sahip. İster Hırvat kimliğiyle bilinen Zrinjski olsun, isterse Boşnak kimliğiyle bilinen Velež olsun, Mostar takımlarının en önemli rakibi her zaman için Saraybosna takımları olmuş.

Saraybosna’da Željezničar ve Sarajevo arasındaki rekabet ise ne etnik kökenli, ne de kent-kır (taşra/çevre-merkez) kökenli. Yugoslavya’nın birçok kentinde “Željezničar” ismiyle kurulmuş spor kulüpleri bulabilmek mümkün. “Željezničar” güney Slav dillerinde “demiryolu” anlamına geliyor ve bizdeki Adana Demirspor, Ankara Demirspor ya da Eskişehir Demirspor benzeri takımların arasında en ünlüsü. Saraybosna’nın Grbavica mahallesinde 1921 yılında demiryolu işçileri tarafından kurulmuş olan Željezničar kulübü. İkinci Dünya Savaşı’ndan önce üstün teknik yeteneğe dayanan Tuna Ekolü’nün temsilcisi olan Yugoslav futbolunun Tito dönemindeki patlamasından Bosna-Hersek de payını aldı. Üstün teknik kapasiteye futbolcuların artan kondisyonu ve modern antrenman yöntemleri ve yeni oyun taktikleri eklenince ortaya adeta bir “futbol fabrikası” çıkmıştı. Sosyalist dönemde Yugoslavya’nın her yerinde yeni spor kulüpleri açılmaya başlandı. Bunlardan biri de Sarajevo idi. Parti yöneticilerinin etkin olduğu bu süreçte 1946 yılında kurulan Sarajevo futbol kulübünün başarısı için atılan adımlardan ilki kentteki diğer takımın, yani Željezničar’ın en iyi oyuncularını Sarajevo saflarına katmak oldu. O günden beri mavi-beyazlı Željezničar’la, bordo-beyazlı Sarajevo arası pek de sıcak olmamıştır. Sarajevo Bosna’nın Yugoslav futbolundaki temsilcisi payesine erişmiş. Nitekim Sarajevonun iki, Željo’nun ise sadece bir tane Yugoslav ligi şampiyonluğu var. Bosna-Hersek liginde ise Željo üç kere Sarajevo ise sadece bir kere şampiyon olabilmiş. 1980’li yılların sonunda Yugoslavya’da kurulan taraftar grupları furyasına Bosna-Hersek’teki takımların taraftarları da katılmışlar. Hem Sarajevo taraftar grubu Horde Zla (şeytanlar ordusu) hem de Željezničar taraftar grubu Maniaki (çeviriye gerek görmüyoruz) 1987 yılında kurulmuş. Taraftar grupları kurulmadan önce Sarajevo taraftarları Pitari, Željezničar taraftarları ise Košpicari (okunuşu: koşpitsari) olarak anılırmış. Pitari “börekçi” anlamına geliyor. Yani börekçi dükkanı olan, geliri iyi, iyi model bir arabası, güzel bir evi olan anlamında kullanılıyor. Košpicari ise “çekirdekçi” demek. Bizdeki ”çekirdekçi” imajından farklı olarak, Košpicari ucuz spor giysilerle dolaşan, ufak tefek yasadışı işlerle yolunu bulmaya çalışan, ucuz olduğu için sürekli çekirdek çitleyen kişi anlamına geliyor. Günümüzde Sarajevo taraftarları için “pitari” hala kullanılsa da, Željezničar taraftarları için “košpicari” belki içerdiği olumsuz anlamdan dolayı, belki de artık Željezničar taraftarlarının Sarajevo taraftarlarına göre daha varlıklı ve eğitim düzeyi yüksek bir görünüm sunmasından dolayı pek rağbet görmüyor.

Željezničar son yıllarda yaşadığı iktisadi kriz nedeniyle Bosna-Hersek ligindeki eski günlerini özlüyor. Sezonun ilk devresini sondan dördüncü sırada tamamlayan mavi-beyazlılar ikinci devrenin ilk maçında Posušje karşısında aldıkları 7-1’lik galibiyetin verdiği hırsla daha da yukarılara tırmandılar. Hatta Saraybosna derbisinde Sarajevo’nun stadı Koševo’da oynanan maçı Saraybosna’nın attığı son dakika golüyle kaybettiler. Fakat, Željo’nun son yıllardaki bu zayıf durumu Maniaki’yi etkilemiş görünmüyor, bilakis sanki takımları şampiyonluk mücadelesi veriyormuş gibi her maçta olanca güçleriyle desteğe devam ediyor. Hatta kimi zaman şampiyonluk mücadelesi veren ve bu yazı yayınlandığında büyük ihtimalle şampiyonluğunu ilan etmiş olan Sarajevo taraftarlarından bile daha büyük bir destek bulabiliyor Željo. Bunun en önemli sebebi Željo’nun taraftarlarına sadece futbol değil, Sarajevo’ya nazaran daha net bir kimlik vaat etmesi.

Željezničar maçlarını Grbavica (Gırbavitsa) mahallesindeki aynı adlı stadyumunda oynuyor. Grbavica Stadyumu kentin en büyük ve önemli mahallelerinden birinin tam da ortasında yer almasıyla sadece maç saatlerinde değil, maç dışı günlerde ve saatlerde de stadyumun altında yer alan, market, hırdavat dükkanı, börekçi ve restoran gibi dükkanların varlığı sayesinde işlevselliğini koruyor. Dahası, stadyum apartman bloklarının tam da ortasında yer almasıyla mahalle sakinleri tarafından sahiplenilmiş durumda. Öte yandan, Sarajevo’nun maçlarını oynadığı 1984 Saraybosna Kış Olimpiyatları için inşa edilmiş olan Koševo ise kent merkezinden uzakta, maç saatleri dışında işlevsel olmayan bir konumda. Saraybosnalı gazeteci Senad Zaimović’in de tabiriyle, Sarajevo taraftarları Koševo’ya sanki tatile gidermiş gibi giderlerken, Željezničar taraftarları zaten gündelik yaşamlarında içselleştirdikleri bir stadyuma gitmiş oluyorlar. Mekan algılamasındaki bu farklılık, kimlik oluşumunda da etkisini gösteriyor. Bu arada, belirtmekte fayda var: Bizde olduğunun tersine, Saraybosna’da gündelik yaşamda takım kaşkollarıyla, formalarıyla ortalıkta dolaşan gençleri görmeniz neredeyse imkansız. Bunun nedeni, futbol taraftarlığına hemen hemen tüm Balkan ülkelerinde olduğu gibi Bosna-Hersek’te de hala “işsiz güçsüz, serseri takımı”nın uğraşı olarak bakma eğilimi hakim. Bu bakışın oluşmasında en büyük pay stadyumlarda yaşanan “ateşli” görüntüler.

24 Mart akşamı Oslo’daki Ullevaal Stadyumu Bosna-Hersek taraftarlarının meşale yağmuruyla adeta bir yangın yerine dönmüştü. Kameraların ara ara gösterdiği Norveçli taraftarlar yüzlerini ekşiterek bu barbarca görüntüye bakıyorlardı. İçlerinden geçeni okuyor gibiydim: “Allah’ın cezası Balkanlılar, burayı da memleketinize çevirdiniz!”. Oslo’daki olaylar kendiliğinden gelişmemişti. Maçın 35 dakika durmasını sağlayan ve NFSBiH’in protesto edildiği gösteri BH Fanaticos isimli bir taraftar grubu tarafından örgütlenmişti. Peki kimdir bu “BH Fanaticos”?

Bosna-Hersek futbolunun en özgün yönlerinden birisi de İskoçya’dakine benzer bir şekilde ulusal takımın da taraftar grubuna sahip olması. BH Fanaticos’un kuruluşuna ön ayak olanlar genelde diasporadaki Bosnalılar. Savaş sırasında göç etmiş olan Bosnalılar’ın çekirdeğini oluşturduğu BH Fanaticos’un, çoğu İskandinav ülkelerinde olmak üzere, birçok ülkede yıllık aidatını düzenli olarak ödeyen toplam 3000 kadar üyesi var. Bu üyelerin sadece 370’i Bosna-Hersek’ten ve öğrendiğimiz kadarıyla geçtiğimiz ay içinde Saraybosna’da antropolojik araştırma yapmaya gelen bir Türk akademisyen aidatını ödeyip üye olmuş gruba. BHF’nin yönetimi İsveç’te. BHF Bosna sorumlusu Dişçilik Fakültesi öğrencisi Nizar Altinawi bu durumun Bosna’daki BHF üyeleri için bir rahatsızlık yaratmadığını, işbölümünün çok iyi yapıldığını, taraftar gruplarındaki genel görünümün aksine BHF üyelerinin eğitim seviyelerinin yüksek olduğunu ve bu tarz sorunların gruplarında olmadığını belirtiyor.

2000 yılında kurulan BH Fanaticos özellikle Bosna-Hersek ulusal takımının yurtdışındaki maçlarında oldukça etkin. Nizar sadece yakın ülkelerdeki maçlara Bosna’dan katılım olduğunu belirtiyor. Örneğin Kişinev’deki Moldova maçına sadece Bosna’daki BHF üyeleri gitmiş. Moldova deplasmanının masraflarının yarısı diaspora tarafından karşılanmış. BHF’nin iktisadi açıdan işleri sıkı tuttuğu her halinden belli. Öyle ki, 22 Nisan 2007’de Saraybosna’da "Ljubica Ivezić" yetimhanesinde çıkan ve beş bebeğin hayatını kaybettiği yangın BHF’yi harekete geçirmiş. Şu sıralar yetimhaneye yardım toplamakla meşguller.

Saraybosnalı gazeteci Boro Kontić BHF’nin özellikle diasporadaki Bosnalı gençler için bir kimlik göstergesi olduğunu, kendilerini anavatana bağlayan bir araç olduğunu söylüyor. BHF sadece Boşnakları kapsamıyor. Üyeler arasında Bosnalı Sırp ve Hırvatlar da var. Fakat, şunu da eklemek gerekiyor: BHF’ye Bosna-Hersek’teki Sırp Cumhuriyeti’nden (RS) katılım yok. BHF’deki Sırplar Saraybosna, Tuzla, Zenica gibi Bosna-Hersek Federasyonu içinde yer alan bölgelerden geliyorlar. BHF sadece yurtdışında BiH ulusal takımı için verdiği destekle değil, NFSBiH ile yıldızının bir türlü barışmamasıyla dikkat çekiyor. www.bhfanaticos.com sitesinde yayınladıkları “Rat Savezi” (NFSBiH’e Savaş) başlıklı manifestoda da bunu açıkça ifade ediyorlar ve NFSBiH’in baştan aşağı yenilenmesini temel amaçları olarak ortaya koyuyorlar. Bunun için temel gerekçeleri ise şu anda NFSBiH’in yöneticilerinin siyaset kökenli olduğu, hiçbirinin futbol kökenli olmadığı. Dahası, NFSBiH yöneticilerini ulusal takımda oynayan futbolculardan haraç almakla suçluyorlar. Aynı nedenden dolayı şu anda BiH’in yurtdışındaki futbolcularından bir kısmı ulusal takımda oynamayı reddediyor. Nizar futbolu bırakan Elvir Boliç’i menejer, Barbarez’i ise teknik direktör olarak görmek istediklerini söylüyor. Özellikle Barbarez sadece BHF üyeleri arasında değil, Bosna’daki tüm futbolseverler tarafından ilah olarak görülüyor. Mostarlı olan ve Sırp-Boşnak bir aileden gelen Barbarez sadece oynadığı futbolla değil, Bosna’ya kendini adamış olmasıyla da taraftarların gönlünde taht kurmuş durumda. NFSBİH’in başkanlık divanının Yunanistan’a 0-4’ lük kaybedilen maç sonrasında “Ama 250.000 Avro para kazandık” şeklinde açıklama yapan Boşnak üyeye, BiH ulusal takımını sadece Türkiye’ye karşı oynadığı maçta destekleyeceğini söyleyen Sırp üyeye, Dünya kupasında ailece bayrak ve formalarla Hırvatistan ulusal takımını desteklemekten ve bunu kamuya göstermekten çekinmeyen Hırvat üyeye sahip olduğunu düşünürsek “adanmışlık” Bosnalı taraftarlar için oldukça önemli. “Frenkie & King Mire” tarafından seslendirilen ve BHF marşı olarak adlandırabileceğimiz “Rat Savezu” başlıklı şarkıda da belirtildiği gibi:

Kraljice Bosno nemoj se vise bojat'

(Bosnam, kraliçem, korkma artık)

mi smo tvoj stit i necemo te prodat'

(Senin koruyucu kalkanınız ve seni satmayacağız)

Oslo’da çıkan olaylar sonrasında NFSBiH 36,600 Avro tutarında bir ceza aldı. Bosna-Hersek’in bundan sonraki ilk maçı Türkiye ile. Nizar bireysel olarak bu maça geleceklerini ama BHF olarak maçı boykot edeceklerini belirtiyor. Maçı kim kazanır diye soruyorum. “Bizim kazanmamız lazım Türkiye ile beraber gruptan çıkabilmemiz için” diyor. BHF üyesi olan bir TC vatandaşı olarak maçı zaten “bizim” kazanacağımızı bilerek gülümsüyorum.

Yazının "pdf" (acrobat reader) formatlı "taslak" halini görmek için:

http://rapidshare.com/files/68617481/bosna.pdf

(siteyi açtıktan sonra gelen sayfanın en sonundaki “free” kısmını tıklayın. Yeni açılan sayfada hiçbir yere dokunmadan yaklaşık bir dakika bekleyin. Yeni açılan sayfada “here” yazan yere yukarıdaki harf ve rakamlardan oluşan kodu yazın ve yanındaki tuşa tıklayın.)

NEDEN "BOSNA FUTBOL KÜLTÜRÜ"?

Bu blog Şubat 2007 tarihinden bu yana “Kültürel Farklılıkların Oluşmasında Bir Etken Olarak Futbol Taraftarlığı: Saraybosna’da FK Sarajevo ve NK Zeljeznicar Örneği” başlıklı alan araştırması için Saraybosna’da yaşayan bir antropologun Bosna’daki futbol kültürüne dair izlenimlerinden oluşmaktadır.

Acaba bir insan neden antropolog olur, antropolog olduktan sonra neden “futbol kültürü”ne ilgi duyar? Bunun da ötesinde bir insan neden illa ki Bosna-Hersek’teki futbol kültürünü araştırmak için onca yol tepip, başka bir ülkeye gelir, üşenmeyip bir de o ülkedeki futbol kültürünü dair bir “blog” açar? Eğer merak ederseniz aşağıda yazılanları okuyun, veya hemen blogda yazılanlara bir göz atın. Belki de merakınızı uyandıracaktır blogda yazılanlar.

Serde “akademi” olduğuna göre ilk önce “kültür” kavramını açarak biraz sıkıcı bir giriş yapayım:


Nasıl ki sosyoloji (toplumbilim) toplumsal olay ve olgularla, iktisat bilimi üretim ve dağıtımla, siyaset bilimi iktidar ilişkileriyle falan ilgileniyorsa, insan anlamına gelen “antropo” ve bilim anlamına gelen “logos” sözcüklerinden oluşan antropoloji bilimi için de merkezi kavram “kültür”dür. Latince tarım anlamına gelen “cultura” sözcüğünden türeyen “kültür” kavramının genel olarak kabul gören en kısa tanımı “Bir toplum –ya da topluluk- üyesi olan insanların sahip oldukları, düşündükleri ve eyledikleri her şey”dir. Yani insana dair ne varsa “kültür” kavramı dahilindedir. Kültür, genel kanının aksine sadece okumuş yazmış, üniversite eğitimi almış, operaya giden insanlara ait bir şey değildir. Herkesin, her toplumun ve topluluğun kendine ait bir kültürü vardır. Kültür; öğrenilen, paylaşılan, yeniden üretilen, sembolik anlamları olan bir şeydir. Kültürün bir özelliği ise genel anlamları ve alanları olduğu kadar “özel” alan ve anlamlara da sahip olmasıdır. Örnek vermek gerekirse; esnaf kültürü, Aborijin kültürü, Rock kültürü, mahalle kültürü, vs.. Futbol kültürü de bunlardan biri olarak karşımıza çıkıyor. Futbolun nasıl da kendine has, özel bir kültüre sahip olduğunu anlayabilmemiz için futbolun tarihine bakmamız kâfi.

Elbette ki, futbolun tarihine, yani topu ayakla oynamanın tarihine baktığımızda M.Ö. 2600’lü yıllarda –yani günümüzden en az 4600 yıl önce- Çin’de oynanan ts’u kü’ye (Ts’u=oynamak, kü=ayak) benzeyen başka oyunların da dünyanın çeşitli yerlerinde oynandığını görürüz. Fakat, futbolun beşiği dediğimiz zaman aklımıza gelen ilk ülke İngiltere’dir. Bunun nedeni ise, İngiltere’nin çağdaş futbolun kurallarının yazıldığı ülke olmasıdır. Bunun “Sanayi Devrimi”nin gerçekleştiği bir ülkede olması ise elbette ki tesadüf değildir. Her şeyin artık adeta fabrikanın çarkları gibi işlediği bir dönemde futbol “oyununun” sanayi devriminin “modernizm” kültüründen uzak durması elbette ki kaçınılmazdı. Sanayileşmenin dünya ölçeğinde yayılmasıyla “futbol” da bundan nasibini aldı. Nitekim, ister sömürgecilikle, ister ticaretle olsun, İngilizlerin beraberlerinde götürdükleri en önemli kültürel öğe de “futbol”du.

Nasıl ki futbol dünyaya İngiltere’den yayıldıysa, gittiği her yerde bulunduğu bölgenin kültürel özelliklerini de içine sindirmeye başladı. Brezilya tarzı, Afrika tarzı, İtalyan tarzı ve hatta Tuna tarzı ve benzeri bölge isimleriyle anılan futbol tarzları ortaya çıktı. Dikkat ettiyseniz yavaş yavaş lafı döndürüp dolandırıp “buralara” getiriyorum. Tuna ekolünün etkin olduğu ülkelerden biri de Bosna-Hersek. O kadar ”futbol kültürü” varken, o kadar ülke varken, hadi madem Balkanlar’a dair “özel” bir ilgi ve alakamız var, peki neden Bosna-Hersek?

Bosna-Hersek’te araştırma yapmaya gelen herkesin –istisnai durumlar dışında- araştırma konusu genel olarak savaş sonrası toplumsal ilişkiler, etnik çatışmalar ve benzeri konulardır. Hatta öyle ki, bir sosyal bilimci bu konular üzerine bir çalışma yapmayacaksa, araştırması için kaynak bulması çok zordur. Halbuki, savaştan bu yana on iki sene geçti ve her ne kadar bölgeyi satranç tahtası olarak gören Batılı ülkelerin nüfuzları sayesinde “savaş”ın etkileri bir şekilde devam etse de burada yaşayan insanların gündelik yaşamlarında çok farklı dinamikler deolabilir. İşte, Bosna’da alan araştırması yapan bu antropolog da “futbol” üzerinden bu dinamikleri incelemeye karar verdi ve zor da olsa TÜBİTAK’tan bu araştırma için burs sağlayarak Bosna yollarını tuttu. Elbette ki, neden “futbol” sorusunu açıklamama gerek yok sanırım. Ayağıma bir top, ya da ezilmiş bir konserve kutusu, ya da bir çam kozalağı atın ve futbol yetenekleri bu derece kısıtlı bir insanın buna nasıl tepki verdiğini görün.

Bosna’da alan araştırması yapan bir akademisyen olarak akademinin dar bölgesinden zaman zaman çıkıp daha eğlenceli ve gündelik mecralarda gezinme hevesim de bu bloğu oluşturmaktaki temel amacım. Saklım gizlim yok: Bloğa yazacağınız eleştiriler, notlar ve benzeri katkılar sizi her an bir antropologun araştırma nesnesi haline düşürebilir. :) Bir de tabii ki bir şekilde bu güzel ülkenin sadece savaşla, kanla ve vahşetle anılmasına daha fazla tahammül edemiyorum. Belki bu blog bu tahammülsüzlüğümü paylaşabileceğim mütevazı bir vaha da olabilir.